Powered By Blogger

Merhaba!

Başağın Huzur Köşesi'ne hoşgeldiniz. Dileğim, bloğumu bütün izleyenlerin, sayfalarımda huzur bulmasıdır.
Henüz yapım aşamasında olan bloğumda, ilerleyen zamanla birlikte, sizi gün boyu yaşadığınız streslerden uzaklaştıracak, aynı zamanda faydalı bilgiler kazanacağınızı umduğumbir dünyanın kapısı aralanacak.
Hep birlikte, kimi zaman gül bahçelerinde gezine ceğiz, kimi zaman, gurubu seyredeceğiz dalgaların beyaz köpük lerden güller saçtığı sahillerde...
Kimi zaman, türk şiirinin üstad larının mısralarına tutunarak, İstanbul'un ihtişamını bir başka tepeden seyredeceğiz, yorulduğumuzda Faruk Nafiz'in "Hanı"n da konaklayarak duvarlardaki yazıları şişesi is bağlamış bir lambanın ışığında okuyacağız.
Kimi zaman, bir ebru teknesinin üzerine eğilerek rengârenk hayallerimizi seyre dalacağız.
Bir kaç yüzyıllık bir yazma kitabın sayfalarına nakşedilmiş altınlar, kuyumcu vitrininde gördüklerimizden çok kamaştıracak gözlerimizi...
Minyatürlerin zaman tünelinden geçerek "Alice" gibi farklı bir dünyaya adım atacağız. Eski, yeni bir sürü kitabı yeniden keşfedeceğiz birlikte...
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini okuyarak şerefleneceğiz, Mevlana'nın özlü sözleriyle tefekküre dalacağız, Yunus Emre'nin mısralarıyla bir kere daha öğreneceğiz dünyaya kavga için değil, sevgi için gel diğimizi...
Kimi zaman örgü örecek, dikiş dikeceğiz. Sevgiler!
































8 Temmuz 2012 Pazar

HAYDAR AMCA ÇOCUK KİTAPLARI SERİSİNDEN SEÇMELER




TUZAKTAKİ CEYLAN

Çaylak, kaplumbağa ve fareden ibaret olan candan sevgili üç arkadaş ormandaki pınarın hemen kenarını kendilerine yurt edinmişler yaşayıp gidiyorlardı.
Bir gün üç arkadaş su kenarında oturmuş sohbet ediyorlardı. Ansızın büyük bir hayvanın o tarafa doğru koşarak geldiğini gördüler.
Hepsi birden hemen sohbeti bırakıp korku ile yerlerinden sıçradılar ve sağa sola koştular.
Çaylak hemen yüksekçe bir dala konarak gelenin kim olduğuna dikkat etti.
Gelen bir ceylandı. Çaylak hemen arkadaşlarına seslenerek korkulacak bir şey olmadığını haber verdi. Yine hepsi daha önce toplandıkları yere döndüler.
Meğer ceylan kaplumbağanın eski arkadaşıymış. Onu tanıyan kaplumbağa:
“-Bu telâşının sebebi nedir?”
Diye sordu. Ceylanın heyecanı hala geçmemişti.
“-Ormanın iç kısımlarında bir patırtı işittim ve bunu avcı sanıp oradan kaçtım.”
Diye cevap verdi.
Kaplumbağa eski arkadaşına dönerek:
“-Korkma!” dedi. “Çünkü biz buralarda avcı görmedik. Bak burada bizim yerimiz çok güzel. Suyumuz bol ve otlağımız zengindir. Dilersen bizimle kal.”
Bu teklif ceylanın canına minnetti. Hemen kabul etti. Böylelikle dört arkadaş her gün toplanarak başlarına gelmiş ve işitmiş oldukları şeyleri birbirlerine anlatıp pek tatlı günler geçiriyorlardı.
Bir gün yine aynı toplandılar. Fakat ceylan toplantı saatine geç kalmıştı. Biraz daha beklediler yine gelmedi. Merak etmeye başladılar.
Kaplumbağa, fareye döndü ve:
“-Acaba ceylan kardeşin başına bir şey mi geldi? O hiç böyle gecikmezdi.”
Diyerek endişesini belirtti.
Farenin de içine bir şüphe düşmüştü. Kaplumbağanın endişesini haklı buluyordu:
“-Belki de şu anda avcılar peşine takılmıştır.” Dedi.
Kaplumbağa, farenin sözünü yarıda kesti.
“-Ah! Ceylan olmak da ne büyük tehlike! Avcılar onun etine bayılıyorlar.”
Bu arada çaylak söze başladı:
“-İyi ki ben bir ceylan değilim.”
Diye konuştu.
Hep beraber çaylağın bu sözüne güldüler. Fare arkadaşlarına dönerek:
“-Şimdi gülmeyi bırakalım da yapılacak işe bakalım.” Dedi.     
Kaplumbağa:
“-Şimdi yapacağımız iş nedir?” diye sordu.
Fare:
“-Arkadaşımızı hep beraber aramalıyız.” Dedi.
Böyle zamanlarda arama işi çaylağa ait bir vazife idi. Kaplumbağa ile fare, çaylağa:
“-Haydi, şöyle etrafı bir dolaş da gel bakalım.”
Çaylak uçtu, etrafı yokladı. Ceylan bir tuzağa düşmüştü. Derhal geri dönerek arkadaşlarına vaziyeti bildirdi.
Fare ile çaylak, arkadaşlarını kurtarmak için derhal harekete geçtiler. Kaplumbağa de onlarla birlikte gitmek isteyince fare ona:
“- Sen oraya varıncaya kadar yıllar geçer. Senin kanadın mı var ki uçasın? Vücudunda hafiflik mi var ki koşasın?”
Kaplumbağa da:
 “-Öyle ise dostlarım siz vakit geçirmeden hemen gidiniz. Ben yavaş yavaş gelirim.” Dedi.
Çaylak, fareyi pençesine atarak havalandı. Az sonra ceylanın tuzağa düştüğü yere varmışlardı. Fare, ceylana yaklaşarak şöyle dedi:
“-Sen açıkgöz ve akıllı bir kimsesin. Nasıl oldu da böyle bir belaya çattın?”
Ceylan cevap verdi:
“-Akıl, kaza ve kadere ne yapabilir?”
Fare, arkadaşının bu sözüne:
“-Evet, çok doğru söyledin. Mukadderatın önüne geçilmez.” 
Diyerek karşılık verdi.
Bu esnada çaylak hemen alelacele etrafı şöyle bir dolaşıp gelmişti:
“-Üzülmeyin, bu ormanda hiç avcıya rastlamadım.” Dedi.
Ceylan:
“- Sen görmemiş olabilirsin ama bu civarda avcılar pek eksik olmaz.”
Fare de ceylanın sözlerini tasdik etti:
“- Sen görmesen bile mutlaka bu civarda mutlaka avcı vardır. Yoksa bu tuzak kendi kendine kurulmadı ya! Onu kuran avcı belki de birazdan çıkagelir.”
Onlar böyle konuşurken kaplumbağa da geldi. Ceylan onu görünce:
“- Sen buraya gelmekle iyi etmedin. Farenin ipleri kestiği sırada avcı buraya gelecek olurda ben hemen koşarım. Fare de bir delik bulur saklanır. Çaylak uçar gider. Fakat sen ağırsın. Kolay kolay hareket edemezsin. Avcının seni ele geçirmesinden korkarım.”
Kaplumbağa:
“- Ne yapayım, dostlarımdan uzak yaşayamıyorum.”
Tam sözlerini bitirmişti ki avcı uzaktan göründü. Fakat fare tuzağın iplerini kemirip koparmıştı. Ceylan ok gibi yerinden fırlayıp kaçtı. Çaylak uçtu. Fare de bir delik bulup girdi.
Meydanda sadece kaplumbağa kalmıştı. O hiçbir yere kaçamadı. Sadece taş gibi durup kafasını içine çekmişti.
Avcı iplerin kesik olduğunu görünce çok üzüldü. Sağa sola bakarken kaplumbağa gözüne ilişti. Hemen onu yerden alarak torbasına yerleştirdi.
Ceylan, fare ve çaylak, bu defa kaplumbağanın başına gelenlere çok üzüldüler. Onu kurtarmak için bir çare düşünmeye başladılar. Ceylan.
“- Çok üzüldüm, ben kurtulurken o felakete uğradı. “
Fare.
“- Biz zaten ona tembih etmiştik buralara kadar gelme diye. Sözümüzü dinlemedi, geldi.”
Çaylak, fareye dönerek:
“Fare kardeş1 Bu şekilde kızmanın bir faydası yok. Şu anda arkadaşımızı kurtarmak için bir tedbir düşünelim.”” 
Fare de söylediklerine pişman olmuştu:
“-Haklısın kardeşim. Laf ile işler yürümüyor. İş lâzım iş…”
“- Ne gibi bir iş?”
“- Yapabileceğimiz bir iş tabii. Şimdi herkes arkadaşımızı kurtarmak için bir plan hazırlasın. Hangisi en güzel olursa onu uygularız.”
Sonunda fare kurnazca bir plan hazırladı. Plana göre ceylan en kestirme yoldan avcının önüne çıkmış, güya ayağı kırılmış ve yaralıymış gibi yere yatmıştı.
Çaylak da güya ceylanın gözlerini oyuyormuş gibi numaralar yapıyordu.
Avcı uzaktan durumu görünce kendi kendine :
“- Tamam, işte tuzaktan kurtulup kaçan ceylan bu olmalı.” Diye düşündü ve o tarafa doğru koşmaya başladı. Ceylana yaklaşınca dehşetle irkildi. O da ne? Bir kuş zavallı ceylanın gözünü oymaya çalışıyordu. Avcı artık bu ceylanın kendi tuzağından kurtulan ve ayağı kırılan hayvan olduğuna iyice inanmıştı. Hemen torbasını bir tarafa atarak ceylanı tutmaya gitti. Avcı yaklaştığı sırada ceylan yerinden kalktı ve kaçmaya başladı. Güya yaralı olduğu için topallıyor ve pek hızlı koşamıyordu. Avcı, onu tutacağım diye habire peşinden geliyordu. Böylelikle yarım saat kadar ceylan avcıyı oyalamış ve onu iyice yormuştu. Bu arada fare torbanın ipini keserek arkadaşını kurtardı ve beraberce evlerinin yolunu tuttular. Ceylan farenin çizdiği plana göre hareket edip avcıyı birgüzel yorduktan sonra bütün kuvvetini bacaklarına vererek evine gitti.
Avcı, yaralı ceylanın birdenbire hızlanarak kaçmasına çok şaşırmıştı.
“-Allah Allah… Rüya mı görüyorum yoksa.” Diye söylenmekten kendini alamadı. “Madem ki böyle koşacak hali vardı neden biraz evvel kuş gözünü oymaya çalışırken hiç kımıldamıyordu bile?”
Bir şey daha avcının dikkatini çekmişti. Kuş o kadar kafasını, gözünü gagaladığı halde ceylandan bir damla kan bile çıkmamıştı.
“- Bunda da bir iş var.” diye düşündü.
Ceylandan tamamen ümidini kesince torbasının yanına döndü. Yorgunluktan bitap bir halde idi. Bu defa iplerin koparılmış olduğunu gördü. İçindeki kaplumbağanın da kaçtığını anlayınca biraz önce kendisini oyalayan ceylanın halini gözünün önüne getirdi.
“- Acaba ben aklımı mı kaçırdım?” Diye düşündü.
Ceylan tuzağa düşmüşken tuzağın iplerinin kesilmesine, sonra onun gözlerini oyan çaylağın durumuna, daha sonra ceylanın topallayarak önüne çıkmasına, en sonunda torbanın iplerinin de kesilerek içinden kaplumbağanın kaçmasına bir türlü akıl erdiremiyordu. İçine bir korku düştü:
“-Galiba burası cin, peri ve sihirbazlarla dolu bir yer!”
Diyerek hiçbir şeye bakmadan oradan kaçmaya başladı. Avcının böyle pür telaş köye geldiğini gören hanımı merakla sordu:
“- Nedir bu halin böyle? Seni hiç bu şekilde görmemiştim.”
Avcının konuşacak hali kalmamıştı:
“-Cin, peri, ceylan…” diye kekeledi. Sonra bir bardak su istedi. Hanımı ona bir tas ayran getirmişti.
Avcı ayranı içtikten sonra anlatmaya başladı:
“- Aynı rüyaya benzer şeyler gördüm. Tıpkı masallardaki gibi…”
Sonra bütün olup biteni tek tek anlattı. Bir daha o çevreye avlanmaya gitmeyeceğine yemin etti.
Böylece birbirine candan bağlı dört samimi arkadaş, yuvalarında ömürlerinin sonuna kadar mutlu ve güven içinde yaşadılar.


KAYNAK:Haydar Amca Çocuk Kitapları
Seri:B
TUZAKTAKİ CEYLAN
Nakleden:
Haydar Haydar Yavuz Giritli
İBRETLİ ÇOCUK HİKAYELERİ SERİSİ NO.11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder