Powered By Blogger

Merhaba!

Başağın Huzur Köşesi'ne hoşgeldiniz. Dileğim, bloğumu bütün izleyenlerin, sayfalarımda huzur bulmasıdır.
Henüz yapım aşamasında olan bloğumda, ilerleyen zamanla birlikte, sizi gün boyu yaşadığınız streslerden uzaklaştıracak, aynı zamanda faydalı bilgiler kazanacağınızı umduğumbir dünyanın kapısı aralanacak.
Hep birlikte, kimi zaman gül bahçelerinde gezine ceğiz, kimi zaman, gurubu seyredeceğiz dalgaların beyaz köpük lerden güller saçtığı sahillerde...
Kimi zaman, türk şiirinin üstad larının mısralarına tutunarak, İstanbul'un ihtişamını bir başka tepeden seyredeceğiz, yorulduğumuzda Faruk Nafiz'in "Hanı"n da konaklayarak duvarlardaki yazıları şişesi is bağlamış bir lambanın ışığında okuyacağız.
Kimi zaman, bir ebru teknesinin üzerine eğilerek rengârenk hayallerimizi seyre dalacağız.
Bir kaç yüzyıllık bir yazma kitabın sayfalarına nakşedilmiş altınlar, kuyumcu vitrininde gördüklerimizden çok kamaştıracak gözlerimizi...
Minyatürlerin zaman tünelinden geçerek "Alice" gibi farklı bir dünyaya adım atacağız. Eski, yeni bir sürü kitabı yeniden keşfedeceğiz birlikte...
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini okuyarak şerefleneceğiz, Mevlana'nın özlü sözleriyle tefekküre dalacağız, Yunus Emre'nin mısralarıyla bir kere daha öğreneceğiz dünyaya kavga için değil, sevgi için gel diğimizi...
Kimi zaman örgü örecek, dikiş dikeceğiz. Sevgiler!
































HAK YOLUNDA



  
 




RAMAZAN AYI İÇİNDE 
BİR GECELİK İBADETİ 
BİN AYDAN HAYIRLI OLAN GİZLİ GECE

KADİR GECESİ
 
Mübarek Ramazan Ayı’nın sonlarına yaklaşmış bulunuyoruz. Bu gece inşallah bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesini idrak edeceğiz. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, müminlerin Kadir Gecesi’ni Ramazan.’ ın yirmisinden sonraki tek gecelerde aranmasını tavsiye buyurmuştur. Ancak yirmiyedinci gece olması ihtimali daha kuvvetli olduğu için müminlerin bu geceyi ganimet sayarak hakkıyla ihya etmesi gerekir.
Kur’ân-ı Kerîm Kadir Gecesi’nde indirilmiştir. Allah (c.c.), Kadr Suresi’nde şöyle buyurmaktadır:
“Bismillahirrahmanirrahim”
“Muhakkak ki onu Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi nedir bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gece melekler, özellikle ruh Rablerinin izniyle her bir işle inerler. O (gece) tanyeri ağarıncaya kadar selamet devam eder”
 
Kadr Sûresi 1-5
 
Kur’ân-ı Kerîm Kadir Gecesi’nde indirildiği için bu gece çok değerlidir. Bu gecede ibadet etmek, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Bu geceden itibaren, gelecek Kadir Gecesi’ne kadar cereyan edecek olaylar, Allah (c.c.)’ın ezeli takdiri meleklere bildirilir. Kadir Gecesi ten yeri ağarıncaya kadar hastalık ve afet zuhur etmeyip tam bir emniyet söz konusudur.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “ Kadir Gecesi’nde Cebrail (a.s.) yanına yetmişbin melek alarak yeryüzüne iner. Melekler, uykuda olanlar üzerine selam verirler. Cebrail (a.s.) uyanık olanlar üzerine selam verir. Allah (c.c.) Hazretleri ise namazda olanlar üzerine selam verir.”
KADİR GECESİ NAMAZI:
Bu mübarek gecede önce 2 rekat namaz kılınmalıdır. Her rekatta 1 Fatiha ve 7 İhlas okunmalıdır. Selam verdikten sonra 70 defa “Estağfirullah el azim” diyerek 70 defa istiğfar edilmelidir.
Sonra yine 2 rekat namaz kılınmalı; Her rekatta 1 Fetiha 3 ihlas okunmalıdır. Selam verdikten sonra şu dua okunur:
“Subhâne men huve kâimun bi seherin. Subhâne men huve dâimun lem yezel. Subhâne men huve hâfizun lâ yeğfulu. Subhâne men huve cevâdun lâ yebhulu. Subhâne men huve rahîmun lâ ya‘celu. Subhânellâhi velhamdulillâhi ve lâ havle ve lâ kuvvete illâbillâhilaliyyilazîm. Subhâne yâ alîmu yâ azîmuğfirlizzenbelazîm.”
Anlamı:
“Seher vakti kâim olanı, noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Her zaman var olanı,
Her zaman var olanı ve hiç cimrilik etmeyeni,
Çok merhametli olanı ve cezalandırmada acele etmeyeni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Allah (c.c.) noksan sıfatlardan münezzehtir.
Hamd Allah (c.c.)’a mahsustur. Yüce Allah (c.c.)’ın kuvvet ve kudretinden başka güç ve kudret yoktur.
Ey her şeyi bilen ve ey en yüce olan Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Benin büyük günahlarımı mağfiret eyle.”


Kaynak:
ÖmerDönmez,”Üç aylar ve Faziletleri Mübarek Günler ve Geceler”

İsmail Hakkı İzmirli, “Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı”


Yüce Allah cimlemizin dualarını kabul buyursun. Âmin.



PEYGAMBERLER TARİHİ
 
KÂİNAT’IN YARATILIŞI VE İLK İNSAN İLK PEYGAMBER HAZRET-İ ÂDEM (A.S.)

KÂİNAT’IN YARATILIŞI

Allah(c.c.) bir hadis-i kutside: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim ve mahlûkatı yarattım.” diye buyurmaktadır. Böylece Allah(c.c.) Âlem’i yoktan var etmiştir.
Yüce Allah yaratmayı dilediği zaman, önce Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nurunu yaratmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nurundan sonra ilk yaratılan sudur. Sonra “Kalem” yaratılmıştır. Allah(c.c.) kalemi yarattığında ona: “Yaz.” diye buyurmuştur. Kalem, Rabb’in heybetinden bin yıl titredikten sonra: “Ne yazayım Yâ Rabbî?” diye sormuştur. Allah (c.c.): “Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullâh yaz.”diye buyurmuştur.
Kalem, Allah (c.c.)’ın emrini yerine getirerek yazmıştır. Yüce Allah (c.c.) daha sonra “Levh”i, ardından “Arş”ı yaratmıştır. Arş, su üzerinde idi. Daha sonra “Kürsî” yi yaratmıştır. Kürsi, Arş içinde idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bildirdiğine göre, yedi kat gök ile yedi kat yerin büyüklükleri “Kürsî”ye nazaran çöl ortasına atılmış bir yüzük halkası gibidir.
Arş’ın Kürsî’ye nisbetle büyüklüğü, çölün o halkaya oranla büyüklüğü derecesindedir.
Allah(c.c.) gökleri ve yeri hikmeti gereği 6 günde yaratmıştır. Allah (c.c.) katında bir gün, bize göre bin yıl gibidir.
Zaman mefhumu biz yaratılmışlara göredir. Biz günleri, ayları ve yılları güneş sistemine göre ayarlarız. Oysa güneş yaratılmadan önce de Allah (c.c.) vardı. Bundan dolayı zaman ölçüsü Allah (c.c.)’a göre değildir. Dilediği zaman “Kün”(Ol) emriyle Allah (c.c.)’ın her şeyi yaratmaya gücü yeter.
Yüce Allah’ın gökleri ve yeri 6 günde yaratmasının hikmeti, kullarına aceleden kaçınmalarını ve tekâmül yollarını göstermek içindir.
Allah (c.c.), dünyayı cumartesi günü; dağları Pazar günü; ağaçları Pazartesi günü; mekruhları (sevilmeyen şeyleri) Salı günü; nurları Çarşamba günü; hayvanları Perşembe günü yaratmıştır. Hz. Âdem (a.s.)’i Cuma günü yaratmıştır.
Gökler ve yer başlangıçta bir gaz kütlesi halinde idi. Daha sonra Allah (c.c.) ikisini birbirinden ayırmıştır.

İLGİLİ AYETLER:
“O kafir olanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?”
[Enbiya Suresi 21/30]
“Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allahtır.”
[Talâk Suresi 65/12]
“Yeryüzüne, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik. Doğru gitsinler diye geniş yollar var ettik.”
[Enbiya Suresi 21/31]
“Rızıklarını arayanlar için yeryüzünün bitkilerini normal olarak dört devre (mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu.”
[Fussilet Suresi 41/10]
Allah(c.c.) göklere ve yere buyurdu: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin. İkisi birden cevap verdi. İsteyerek geldik.”
Allah Teâlâ, gökleri 7 tabaka olarak yarattı. En alt tabakada, Samanyolu Sistemi içinde yer alan uçsuz bucaksız yıldızlar âlemi bulunmaktadır.
“Yakın göğü yıldızlarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen ve güçlü olan Allah’ın kanunudur.”
“Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, aziz ve her şeyi bilen Allah’ın kanunudur.”

MELEKLERİN YARATILŞI
Allah (c.c.) melekleri nur (ışık)tan yaratmıştır. Melekler, kanatlı, günah işlemeyen, Allah (c.c.)’a itaatli, erkeklik, dişilik gibi cinsiyetleri bulunmayan, yeme, içme uyuma gibi özellikleri olmayan varlıklardır.
Çoğalmaları doğrudan doğruya Allah (c.c.)’n yaratması iledir, nesilleri yoktur. Melekler gözle görülmezler.

CİNLERİN YARATILIŞI
Meleklerden sonra Allah (c.c.), alevli ateşten cinleri yaratmıştır. Cinler de melekler gibi gözle görülmezler, ancak onlardan farklı yaratılmışlardır. Erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetleri vardır. Yerler, içerler. Mü’min cinler olduğu gibi kafir cinler de vardır. Şeytan da cinnîlerdendir. Meleklerden değildir.

HAYVANLARIN YARATILIŞI
Melekler ve cinlerden sonra Allah (c.c.), hayvanları sudan yaratmıştır.
“Allah bütün hayvanları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.”

İLK İNSAN HAZRET-İ ÂDEM (A.S.)’İN YARATILIŞI
Daha sonra Allah (c.c.) ilk insan olan Hz. Âdem (a.s.)’i topraktan yarattı. “Muhakkak biz insanı sâlsâlden, mesnûn (işlenebilen) bir kara topraktan yarattık.”. “Allah Âdem’i topraktan yarattı sonra ona “Ol”dedi. (Can gelip) oluverdi.”

“ELESTÜ MECLİSİ” NEDİR?
Bütün canlıları cisimleri yaratılmadan önce Yüce Allah, Kıyamete kadar gelecek olanların ruhlarını yaratmış ve onları bir mecliste toplamıştır. İşte o meclisin adı “Elestü Meclisi”dir.
Allah (c.c.) Elestü Meclisi’nde topladığı ruhlara : “Elestu birabbikum=Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye buyurmuştur. Bütün ruhlar: “Evet sen bizim Rabbimizsin.” diye cevap vererek Rabbimiz’i tasdik etmişlerdir. İlk tasdik eden ruh Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ruhudur. Ahiret âleminde mezardan ilk kalkacak insan yine Peygamberimiz (s.a.v.) olacaktır.
Dünyanın neresinde olursa olsun her doğan çocuğun İslam fıtratı üzerine doğduğu, sonra annesi, babası, çevresi tarafından çeşitli sebeplerle mü’min veya kâfir olduğu hadîs-i şerîfte anlatılmıştır.
İnsanlar, ana rahminde yaratılış safhalarını hatırlamadıkları gibi, Elestü Meclisi’nde verdikleri sözü de hatırlamazlar. Mü’min kullar, peygamberlere iman ettikleri için, Elestü’yü onlardan öğrenirler.
Ruh bedenle birleşince, beden ona bir örtü olmaktadır. Fakat bedenden ayrıldıktan sonra her şeyi ayrıntılarıyla hatırlar. Çünkü bedenin ölümü ile ruh, örtüden sıyrılmış olur.

YERYÜZÜNDEN PINARLARIN FIŞKIRMASI
Allah(c.c.) Hz.Âdem (a.s.)’i yaratmayı murâd ettiği zaman, Arz (Yeryüzüne)’a buyurdu ki: “Ben senin toprağından kendime bir halife yaratacağım. Onlardan, itaat edenleri Cennet’e, isyan edenleri de Cehennem’e koyacağım.”
Arz cevap olarak şöyle dedi: “Ya Rabbî benden Cehennem’e gidecek bir mahluk mu yaratacaksın?”
Allah (c.c.): “Evet.” buyurdu. Bunun üzerine Arz ağladı ve ondan kıyamete kadar akacak pınarlar fışkırdı.
Yüce Allah büyük meleklerden olan Mikâil isimli meleği tabiat olaylarını düzenlemekle sorumlu kıldı. İlahi bir kanuna bağlı olarak buharlaşıp semaya yükselen Mikâil (a.s.)’ın düzenlemesiyle yeniden kar, dolu ve yağmur olup dünyaya dönmektedir.
İLK İNSAN YARATILIYOR
Büyük meleklerden olan Azrail (a.s.), Yüce Allah’ın emriyle yeryüzünün çeşitli yerlerinden; Sertinden, yumuşağından, siyahından, beyazından, kırmızısından ve her iklim bölgesinden kırk zir’a miktarı toprak alıp götürdü. İşte bundan dolayı Âdemoğulları (insanoğlu) muhtelif renk ve karakterler gösterir.
Azrail (a.s)’ın getirdiği toprağın her bir zerresi, Hz. Âdem’in neslinden bir insanın bedenine esas olmuştur.
İlk insan olan Hz. Âdem(a.s.) yaratılmadan önce Allah (c.c.) meleklere şöyle buyurmuştur: “[Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım]. Melekler [ Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdîs ediyoruz]. dediler.”
Cenâb-ı Allah buyurdu ki: “Sizin bilmediğinizi ben bilirim.”
Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’i yarattı. “Ona en güzel şekli verdi. “Ona kendi ruhundan üfledi” Canlılık verdi.
Hz. Âdem (a.s.)’e ruh verilmeden önce Allah (c.c.) onun çamurunu kırk gün kendi “kudret eliyle” yoğurdu. Bu günlerden her biri, dünya yıllarından bir yıla eşittir.
Hz. Âdem(a.s.)’in çamuru son derece kuruyunca Yüce Allah, üzerine otuzdokuz yıl hüzün yağmuru yağdırdı. Bir yıl da sevinç yağmuru yağdırdı.
Bunun için insanoğlunun üzüntüsü sevincinden fazla olur. Ancak, sevinç yağmuru sonra yağdığı için sonuçta sevinçli olur.
Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’e ruh verince, Hz. Âdem (a.s.) görmeye, işitmeye ve tanımaya başladı. Allah (c.c.) ona bütün isimleri öğretti.
Hz. Âdem (a.s.) bir mucize olarak kıyamete kadar gelecek torunlarının dillerini konuşabilirdi.
Melekler Hz.Âdem (a.s.)’ın kalıbının yanından geçerken onun güzelliğine ve boyunun uzunluğuna hayret ediyorlardı. O güne kadar onun benzerini görmemişlerdi.
Hz.Âdem (a.s.)’ın kalıbının yanına bir gün de İblis uğradı. “Sen ne için yaratıldın?” diyerek eliyle vurdu. Kalıbın içi boş olduğu için, ağız tarafından girdi, arka tarafından çıktı. Meleklere: “Bu, içi boş olarak yaratılmıştır. Söyleyin bakayım, bu sizden üstün kılınırsa ne yaparsınız?” dedi.
Melekler: “Biz Rabbimiz’e itaatten başka bir şey bilmeyiz.” dediler. Buna karşılık İblis şöyle dedi: “Eğer o bana üstün tutulursa ona asla itaat etmem. Ben ona üstün tutulursam muhakkak onu helake sürüklerim.”
CEBRÂİL (A.S.)’IN ÂDEM (A.S.)’A HEDİYELERİ
Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratıp ona ruh verdiği zaman Cebrâil (a.s.), kendisine üç hediye getirmiştir. İlim, hayâ, akıl. “Ey Âdem bunlardan bir tanesini seç.” dedi. Hz. Âdem (a.s.) aklı tercih etti. Cebrâil (a.s.), hayâ ve ilme makamlarına dönmelerini emretti. Haya ve ilim: “Biz ruhlar aleminde hep beraber idik. Birbirimizden ayrılmayız. Ruhlar cesetlere girdikten sonra da aynı şekildedir. Akıl nerede olursa biz ona tâb‘i oluruz. Cebrâil (a.s.): “Öyle ise yerlerinize yerleşiniz.” dedi. Akıl dimağa, ilim kalbe, hayâ göze yerleşti.

HZ. ÂDEM (A.S.)’IN MELEKLERLE İLİM YARIŞI
Allah (c.c.) akıl ve ilim ile donatılan Hz. Âdem (a.s.)’e eşyanın (var olan her şeyin) isimlerini öğretti. Onu, meleklerle beraber bir imtihana tabi tuttu. İlim Allah (c.c.)’ın “subûtî” sıfatlarından olduğu için insana şeref kazandırmıştır. Hz. Âdem (a.s.) meleklerle ilim cihetiyle imtihan edilmiştir. Eğer ilimden daha şerefli bir şey olsa idi onunla imtihan edilecekti. İlim, insanı tevihîd (Allah’ın bir olduğuna inanmak)e ve marifetullah ( Allah(c.c.)’ı tanıma ve bilme)a ulaştırır.
Yüce Allah meleklere eşyanın isimlerini sorduğu zaman melekler eşyanın isimlerini sayamadılar. “Sen münezzehsin . Bizim senin öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Gerçekten her şeyi bilen ve her işi hikmetle gören sensin.” dediler.
Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’e şöyle hitap etti: “Ey Âdem, eşyanın (var olan her şeyin) ismini meleklere söyle.”
Hz. Âdem (a.s.) eşyanın isimlerini meleklere söyleyince, Allah (c.c.): “Ben göklerde ve yerde görülmeyeni bilirim, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim diye size söylememiş miydim?” buyurdu.

ALLAH (C.C) TARAFINDAN MELEKLERE, HAZRET-İ ÂDEM’E YAPILMASI EMREDİLEN TA’ZİM SECDESİ
Hz. Âdem (a.s.) ilahi bir lutfa erişmiş ve ilimde melekleri geçmişti. Allah (c.c.), Hz. Âdem (a.s.)’in üstünlüğünü göstermek için meleklere ta’zim kasdı ile ona secde etmelerini emretti. Bütün melekler Allah (c.c.)’ın emrine uyarak ve onu kıble kabul ederek derhal secde ettiler.

ŞEYTAN’IN KOVULMASI
Melekler secdede iken İblis ona sırtını çevirmiş ve meleklerin secdesi sona erinceye kadar öylece dikilmişti. Bazı kaynaklara göre melekler yüz yıl secdede kalmışlardır. Secdeden başlarını kaldırdıklarında, İblis’i ayakta ve Hz. Âdem (a.s.)’den yüz çevirmiş olarak gördüler. Yüce Allah’ın “Âdem’e secde ediniz.” Emrini yerine getirmekte başarılı oldukları ve İblis gibi hataya düşmediklerinden dolayı ikinci kez de Allah (c.c.) için secde etmişlerdir. Böylece melekler iki defa secde etmiş oldular.
Cenab-ı Allah da İblis’in sıfatını, halinin ve suretini tamamen değiştirdi. Onu çok çirkin bir şekle soktu.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:”Meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. İblis hariç meleklerin hepsi secde etti. İblis kaçındı, büyüklük tasladı ve inkâr edelerden oldu.”
Yüce Allah, İblis’e: “ Sana secde etmeni emretmiş olmama rağmen seni secde etmekten ne alıkoydu?” diye sordu. İblis şu cevabı verdi: “Ben ondan üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ise topraktan yarattın.”
Kendini üstün gören ve Allah (c.c.)’ın secde emrine uymayan İblis böylece Huzûr-ı İlâhî’den (Yüce Allah’ın huzurundan) kovuldu. Allah (c.c.) şöyle buyurdu: “İn oradan (Cennet’ten) Orada büyüklenmek sana düşmez, defol. Sen alçağın birisin. Ceza gününe kadar lanetim senin üzerinedir.”
İblis: “Bana kıyamete kadar ömür ve müddet ver.”
Allah (c.c.): “Sen mühlet verilenlerdensin.” diye buyurdu. İblis: “Öyle ise mademki sen beni azgınlığa mahkum ettin, andolsun ki ben de onları (saptırmak) için doğru yolunda( pusu kurup) oturacağım. Sonra andolsun onların önlerinden ve arkalarından, sağlarından sollarından kendilerine geleceğim (musallat olacağım)Sen de onların çoğunu sükredici kimseler (den olarak) bulmayacaksın.
Sonra söze şöyle devam etti: “Yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim. Halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım.”
Allah (c.c.), İblis’in insanoğlunu azdırma planını şöyle sınırladı: “Kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır.”
“Yerilmiş ve kovulmuş olarak defol. Yemin olsun ki, insanlardan sana kim uyarsa sizin hepinizi Cehennem’e dolduracağım.”
Allah (c.c.)’ın emrine karşı geldiği için ilahi huzurdan ve Cennet’ten kovulan İblis, Şeytan adını aldı. Hz. Âdem (a.s.)’e ve onun neslinden kıyamete kadar gelecek olanlara sonsuza kadar düşman oldu.

HAZRET-İ HAVVA VALİDEMİZ’İN YARATILMASI
İblis, Cenâb-ı Hakk’ın huzurundan kovulduktan sonra, Hz. Âdem (a.s.)’Hz. Âdem (a.s.)’in kaburga kemiğinden Hz. Havva validemizi yaratmıştır.
İlk yaratılış, Hz. Âdem (a.s.)’ı kudretinin bire eseri olarak anasız, babasız meydana gelmiştir.
Daha sonra yaratılanlar ise sürekli ilahi bir kanuna bağlı kılınmıştır. Bu kanun bir erkekle bir dişinin birleşmesi yoludur. İlahi mucize dışında bütün varlıkların çoğalması bu kanuna bağlıdır. Hz. Îsâ (a.s.)’nın yaratılması da Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılmasına benzetilmiştir.
Allah (c.c.), insan’ın yaratılış safhalarını şöyle beyan etmektedir: “Biz insanı (Âdem’i) muhakkak ki süzme çamurdan yarattık. Sonra Âdem’in neslini sağlam bir yere (rahime) nutfe olarak yerleştirdik. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Sonra o kan pıhtısını bir parça et yaptık. O et parçasını da kemikler haline çevirdik. O kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki şekil verenlerin en güzeli Allah (c.c.)’ın şanı ne yücedir.”
• Hz. Âdem (a.s.)’in yaratılışı 6 safhada olmuştur.
• Turâb (toprak)
• Tiyn (su ile toprak, çamur.)
• Tiyn-i lâzib (şekil kabul eden çamur)
• Salsal (kuru balçık)
• Hame-i mesnün
• Ruh

CENNET’TEKİ YASAK MEYVE
Allah (c.c.), Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva’yı Cennet’e koymuş, Cennet’teki bütün yiyecek ve içeceklerden yiyip içmelerine izin verdiği halde imtihan için yalnız bir ağaca yaklaşmamalarını ve ondan yememelerini emretmişti. Onlara şöyle buyurmuştu: “Ey Âdem, sen eşinle birlikte Cennet’e yerleş.”
“Orada olanlardan istediğiniz kadar bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.”
“Ey âdem doğrusu bu (İblis) senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi Cennet’ten çıkarmasın. Sonra zahmet çeker, bedbaht olursun.”
“Doğrusu, Cennet’te ne acıkır ne de çıplak kalırsın.”
“Orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bildirdiğine göre, Hz. Âdem (a.s.) Cennet’e girdiğinde Cenâb-ı Hak ona Cennet’teki bazı meleklerin yanına gitmesini, onlara selam verip, kendisine verecekleri cevabı iyi dinlemesini, bu cevabın hem ona hem de nesline selamlaşma örneği teşkil edeceğini bildirmişti.
Hz.Âdem (a.s.) emre uyarak meleklere selam verdi. Melekler: “Esselâmu aleyke ve rahmetullahi” diyerek karşılık verdiler. Müslümanların selamlaşmalarının önemi bundan dolayıdır. Çünkü “Selâm”, Allah (c.c.)’ın yeryüzüne indirdiği güzel isimlerinden birisidir.

ŞEYTAN’IN İNTİKAMI
Hz. Âdem (a.s.)’i kendi felaketine sebep kabul eden Şeytan ondan öç almak için hemen harekete geçmişti.
Kendisi her ne kadar Cennet’ten çıkarılmış ise de tamamen yeryüzüne sürülmemiş olduğu için, Cennet’in etrafında dolaşıyor, Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva validemizi Cennet’in dışından gözetliyor, onları kandırmak için fırsat kolluyordu.
Bir gün Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva validemiz Cennet kapısının yanından geçerken, İblis, kapı dışından onların dikkatini kendine çekti. Onlarla konuşmaya başladı: “Ey âdem, sana ebedilik ağacını ve çökmesi olmayan bir devleti göstereyim mi? Rabbiniz’in sizi bu ağaçtan men etmesi; melek olmanızı ya da ebedi olarak burada kalmanızı önlemek içindir.”
“Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim diye ikisine de (yalan yere) yemin etti.”
“Böylece onların yanılmalarını sağladı.” Hz. Âdem (a.s.) ve eşi Hz. Havva, melek olma veya Cennet’te ebedi kalma ihtimallerini duyunca Şeytan’ın kendilerine düşman olduğunu unuttular. Ağaca yaklaşmada sabırsızlık ettiler. “Ağaçtan meyve tadınca ayıp yerleri kendilerine açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından örtü yapmaya başladılar. Âdem Rabbi’ne karşı geldi de şaşıp kaldı.”

YERYÜZÜ’NE İNİŞ
Allah (c.c.), Hz. Âdem (a.s.)’e şöyle buyurdu. “Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytan’ın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?”

HZ. ÂDEM (A.S.) VE HZ. HAVVA’NIN TEVBESİ
Bunun üzerine Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva suçlarını itiraf ettiler. Yaptıkları işten pişmanlık duyduklarını Cenâb-ı Hakk’a bildirdiler. Şöyle dediler: “Ey Rabbimiz. Biz kendimize yazık ettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen biz (her şeyini) kaybedenlerden oluruz.”
Onların böyle yalvarıp tevbe etmeleri üzerine Allah (c.c.) onların günahlarını bağışlamış ve yeryüzüne indirdikten sonra onları affetmiştir. Çünkü Allah (c.c.) tevbeyi kabul eden ve esirgeyendir.

ARŞIN ÜZERİNDEKİ YAZI         لااله الا الله محمّد رسول اللّه

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bir hadis-i şerifinde bildirdiğine göre Hz. Âdem (a.s.), Yüce Allah’a affedilmesi için dua edip yalvarırken: “Ya Rabbî beni Muhammed hakkı için bağışla” demiştir. Allah (c.c.): “Muhammed’i Nereden bildin?” diye buyurmuştur. Hz. Âdem (a.s.): “Beni yaratıp ruh verdiğinde gözlerimi açtım ve Arş’ın üzerinde Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah diye yazılı olduğunu gördüm. Bildim katında en mükerrem olan odur. Çünkü onun adını kendi adınla beraber yazmışsın.”
Yüce Allah: “Evet öyledir.” buyurdu ve onun hürmetine Hz. Âdem (a.s.)’ı bağışladı.
İblis’in Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva’ya yasak ağacın meyvesinden yedirmekten maksadı, onları da kendisi gibi devamlı itaatsizliğe sürüklemek ve Cennet’ten ebediyen mahrum bırakmaktı.
Fakat olaylar İblis’in arzu ettiği gibi gelişmedi. Onlar meleklerin yolunu tercih ettiler. Suçlarını itiraf ederek Yüce Rabb’in merhametine sığındılar. Sonunda affedildiler. Şeytan, onların tevbe edeceklerini hiç hesaba katmamıştı.
Yüce Allah daha önce, Şeytan’a uyup aldandıkları takdirde Cennet’ten çıkarılacaklarını Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva’ya bildirmişti. Bu bakımdan, onların tevbelerini kabul etmekle birlikte Cennet şartlarının dışına çıktıkları için orada ebedi kalmalarına müsaade etmedi.

ARTIK ONLAR İÇİN Y EPYENİ BİR HAYAT BAŞLIYORDU
Artık onlar için yepyeni bir hayat başlıyordu. Kıyamete kadar gelecek olan Hz.Âdem (a.s.)’in nesli yeryüzünde belirli bir süre yaşayacak, o müddet içinde kendilerine verilen nimetlerden istifade edecek ve daha sonra ölecekti. Ancak bu ölüm ebedi bir yok olma değildi. Çünkü bir gün dirilecekler, dünyada yaptıkları iyi işlerin mükafatını, kötü işlerin de cezasını göreceklerdi. Allah Teala’nın ezeli hikmeti bunu gerektiriyordu.
Cenâb-ı Hak, Şeytan da dahil olmak üzere onlara şu emri vermişti: “Kiminize düşman olarak (yeryüzüne) inin. Siz yeryüzünde bir müddet yerleşip geçineceksiniz. Orada yaşar, orada ölür ve orada dirilirsiniz.” “Size bir yol gösteren gelecektir. Benim yoluma uyanlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.”
Hz. Âdem (a.s.), Hz. Havva Validemiz ve Şeytan, Allah (c.c.)’ın emrine uyarak yeryüzüne indi. Şeytanla İnsanoğlu arasındaki mücadele bundan sonra yeryüzünde devam edecekti. Çünkü şeytan isyanına ve Cennet’ten kovulmasına sebep olarak ilk insan olan Hz. Âdem (a.s.)’in yaratılışını görüyordu.

HZ. ÂDEM (A.S.)’İN YERYÜZÜNDE İLK AYAK BASTIĞI YER
Hz. Âdem (a.s.), Hindistan’ın Seylan Adası’na, H z. Havva da Cidde’ye indirilmiş ve uzun zaman birbirlerinden ayrı yaşamışlardır. Âdem Aleyhisselam’ın üzerindeki Cennet kokuları nedeniyle indiği yerdeki vadilerin ağaçları hep güzel kokmaktadır. Hz. Âdem (a.s.)’ın ilk ayak bastığı yer olan Seylan Adası’ndaki bir taşta ayak izinin bulunduğu kaydedilmektedir. Geceleyin pırıl pırıl görünür. Oraya her gün muhakkak yağmur yağar ve o su ile Hz. Âdem (a.s.) ayaklarını yıkardı.


Hz. Âdem (a.s.)'ın yeryüzüne ilk ayak bastığı yer  Serendib Dağı
Kaynak: "www. yukarikayalar.wordpres.com"


Hz. Âdem (a.s.)'ın Serendib Adası'nda bulunan ayak izi
Kaynak:"kutsalemanet.erolkara.net"


Cennet’ten inerken Hz. Âdem (a.s.)’e günahlarını tamamen affettirme yolu gösterilmiş ve yeryüzünde ne şekilde tevbe edecekleri bildirilmişti. Onlar da yeryüzünde Hak Teala’nın bildirdiği şekilde günahlarından tevbe ettiler. Nihayet Allah (c.c.) onların bu samimi ve ihlaslı tevbelerini kabul ederek onları Mekke civarında Arafat mevkiinde buluşturdu. Orada beraberce yaşamaya başladılar. Cenab-ı Allah, Hz. Âdem (a.s.)’e geçimlerini temin etmek için çiftçilik ve ziraati öğretti.

HZ. ÂDEM (A.S.) VE HZ. HAVVA VALİDEMİZ’İN ÇOCUK SAHİBİ OLMA DİLEĞİ

Şeytan, ilahi huzurdan kovulduğu zaman, kıyamet gününe kadar ömür istemişti. Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva ise Allah (c.c.)’tan çocuk istediler. Allah (c.c.) onların bu dileğini kabul etti. İkisinden pek çok erkek ve kadın türetti. Yeryüzünde insanlar çoğaldı. Allah (c.c.), Âdem (a.s.)’i çocuklarına peygamber yaptı. Ona 10 sayfalık bir kitap indirdi.

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s.), Allah (c.c.) tarafından kendisine okuma ve yazma öğretilmiş medeni bir insandı.
Hz. Havva, her doğum yaptığında biri erkek biri kız olmak üzere ikiz doğuruyordu. İnsan neslinin çoğalması için ilk zamanlar kardeşler arasında evlilik yasak edilmemişti. Ancak aynı anda ikiz olarak doğan kız ve erkek kardeşlerin evlenmesi yasaktı. Onların evlenmeleri bir kanuna tabi idi. Kendilerinden bir önce veya bir sonra doğanlarla evlenmelerine izin vardı.
Zamanla insanlar çoğalınca bu zaruret ortadan kalktı ve Allah (c.c.), kardeşlerin evlenmelerini haram kıldı.
Hz. Âdem(a.s.)’in bin yıl kadar ömür sürdüğü ve vefatı sırasında insanların sayısının kırkbine ulaştığı rivayet edilmektedir.
Hz. Âdem (a.s.) gitgide çoğalan ve yeryüzünü yerleşmeye uygun hale getirmeye çalışan neslini ilahi hükümlerle idare ediyordu.
KABENİN İNŞA EDİLMESİ
Allah (c.c.), Hz. Âdem (a.s.)’i Cennet’ten Dünya’ya indirdiği zaman ona: “Ey Âdem, benim için bir ev yap. Onu tavaf et ve beni onun yanında zikret. Meleklerin Arş’ın etrafında ne yaptıklarını gördün. İşte sen de öyle yap.” diye buyurdu.
Bu emir üzerine Hz. Âdem (a.s.) adım adım yürümeye başladı. Yer ona dürüldü, sahralar küçüldü, ayak bastığı her yer Allah (c.c.)’ın izniyle mamur hale geldi. Hz. Âdem (a.s.) Mekke’de bugünkü Kâbe’nin bulunduğu yere kadar geldi. Büyük meleklerden olan Cebrail (a.s.) ona yol gösteriyordu. Beytullah’ın bulunduğu yere gelince Cebrail (a.s.) kanadı ile vurarak yeri çukurlaştırdı. Hz. Âdem (a.s.) oraya Beytullah’ın temelini oturttu. Kabe’nin inşası için melekler, Hz. Âdem(a.s.)’e şu beş dağdan taş getirdiler:
• Tûr-i Sînâ
• Tûr-i Zeytâ
• Tûr-i Lübnân
• Cûdi Dağı
• Hirâ Dağı
Hz. Âdem (a.s.), Allah (c.c.)’ın emri ile Kâbe’nin yapımını bitirince onu tavaf edip hac yaptı. Sonra Hindistan’a döndü. Hz. Âdem (a.s.), Hindistan’dan Mekke’ye yürüyerek gelip kırk defa haccetmiştir. Yüce Allah pek çok binek hayvanı yaratmışken, Hz. Âdem (a.s.) onlara binmeyip yürüyerek giderdi. Çünkü yeryüzü ona dürülür ve küçülürdü. Bir mûcize olarak her adımı, üç günlük mesafeye mukabil idi.

HÂBİL VE KÂBİL
Hz. Âdem (a.s.)’in çocukları ve torunları gittikçe çoğalıyordu. İnsanın yaratılışında olan zaaflar çok geçmeden kendini göstermeye başlamıştı.
Yeryüzündeki ilk kan dökme olayı Hz. Âdem (a.s.)’ın iki oğlu Hâbil ve Kâbil arasında meydana gelmiştir. Hâbil ve Kâbil peşpeşe olarak birer kızkardeşle doğmuşlardı. İkiz kardeşler arasında evlenme yasağı olduğundan biri, diğerinin ikizi ile evlenebilecekti. Fakat Kâbi’in çifti olan kız, Hâbilinkinden daha güzeldi. Bunun için Kâbil bu evliliğe razı olmadı. Hz. Âdem (a.s.), çocuklarına Allah (c.c.)’ın emrini izah etti. Fakat Kâbil, bir türlü söz dinlemek istemiyordu.
Bunun üzerine Hz. Âdem (a.s.) ikisinin de birer kurban sunmalarını, Allah (c.c.) kimin kurbanını kabul ederse onun haklı olacağını söyledi.
Hâbil çoban olduğu için koyunlarından bir tanesini alıp getirdi. Kâbil de çiftçi olduğu için bir deste buğday getirdi. İkisi de kurbanlarını Allah (c.c) takdim ettiler.
Buradaki “kurban”dan kasıt, bildiğimiz anlamda kesilen kurban değil; kulu Allah (c.c.)’a yaklaştıracak olan her cinsten “hediye”dir. Zamanlar ilahi adalet gereği Cenâb-ı Hak kabul edeceği kurbana bir ateş gönderir, onu yakıp yok ederdi. Kabul edilmeyen kurban ise olduğu gibi kalır, halk içinde o kurban sahibinin yüzü kara olurdu.
Bu âdet İsrailoğulları zamanına kadar devam etmiştir. Sonra Allah (c.c.) bu âdeti kaldırarak kimin kurbanının kabul edildiğini, kimin edilmediğini insanların bilmemesini irade buyurmuştur.
Sonuçta Hâbil’in kurbanı kabul edilmişti. Kâbil’inki ise olduğu gibi duruyordu. Çünkü Kâbil ilahi hükümlere karşı gelmişti. Hatayı kendinde araması gerekirken kardeşine yüklemişti. Ona karşı derin bir nefret ve kıskançlık duyuyordu. “Yemin ederim ki seni öldüreceğim.” dedi. Hâbil, kardeşine nasihat etti: “Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana el uzatmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
Kâbil, kardeşinin öğütlerini dinlemedi. Yerden bir taş alarak kardeşine hücum etti. Hâbil son anda kardeşine şöyle seslendi: “Ben isterim ki sen kendi günahınla benim günahımı da yüklenesin. Böylece cehennemlik olasın. Zalimlerin cezası budur.”

YERYÜZÜNDE İŞLENEN İLK CİNAYET
Kâbil’in gözünü kan bürümüştü. Nefsine uyarak kardeşini öldürdü. Böylece yeryüzünde ilk cinayeti işleyerek ilk katil oldu. Kardeşi Hâbil ise yeryüzündeki ilk mazlum ve şehit oldu.
Bu olaydan sonra Kâbil, katlettiği kardeşinin cesedi başında paniğe kapıldı. Cesedi ne yapacağını bilemiyordu.
Allah (c.c.), ilk ölünün toprağa gömülüşünü göstermek üzere karga suretinde iki melek gönderdi. Kargalardan biri öbür kargayı vurarak öldürdü. Sonra onu gagasıyla kazdığı bir çukura gömdü.
Yeryüzünde Şeytan’a ilk uyan insan Kâbil oldu. Kâbil, hakkın karşısına batılı diken insanların öncüsü oldu. Bu olaydan sonra evlenmek istediği ikiz kızkardeşini kaçırarak Hicaz’dan ayrıldı. Yemen taraflarına gitti. Ölünceye kadar oralarda kaldı.
Ateşe ilk tapan insan Kâbil olmuştur. Çünkü Kâbil, Yemen tarafına gittiğinde Şeytan yanına gelerek ona şöyle demiştir: “Hâbil’in kurbanının kabul olması onun gizli gizli ateşe tapmasından dolayıdır.” Şeytan’a kanan Kâbil iyice yoldan çıkarak ateşe tapmaya başladı ve ateşe tapan ilk insan oldu. Yeryüzünde ilk isyan eden insan olan Kâbil’in yolundan gidenler de çoğalmaya başlamıştı.
Mucize, insanları Allah(c.c.) yoluna davet ederken, kendilerine inanmayanları aciz bırakmak ve peygamberliklerini ispat etmeleri için Allah (c.c.)’ın peygamberlere vermiş olduğu olağanüstü ve doğaüstü özelliklerdir. Her peygamber mucize veya mucizeler göstermiştir.

İLK İNSAN VE İLK PEYGAMBER OLAN HAZRET-İ ÂDEM (A.S.)’İN MUCİZELERİ
• Hayvanlarla konuşabiliyordu.
• Uzak bir yere gitmek istediği zaman mesafeler kısalırdı.
• Susuz dağlara ve taşlara vurduğu zaman vurduğu yerden su fışkırırdı.
• İşaret ile bir ağacı yerinden kaldırır sonra yine işaret ile diğer ağacı yerine koyardı.
• Avucuna ufak taşları aldığında mucize olarak taşların Allah (c.c.)’ı tesbih ettiği işitirdi.
• Hz. Âdem (a.s.), Hicaz’a giderken puta tapan bir kabileye rastlamıştı. Onları imana davet etti fakat kabul etmediler. Hz. Âdem (a.s.), putu işaret ederek: “Şu taptığınız put bana iman ederse siz de iman eder misiniz?” dedi. “Evet, ederiz.” dediler. Hz. Âdem (a.s.): “Ey put. Bana iman et” dediğinde, put: “Lâ ilahe illallah Âdem Resülullah. Bunlar bana Allah diye taptılar. Beni bunların elinden kurtar ey Âdem!” diye yalvardı.
• Hz. Âdem (a.s.)’ın sürülmemiş tarlaya ektiği tohum bir gün içinde yeşerir ve olgunlaşırdı.
• Elini ateşe soktuğunda ateş elini yakmamış ve eline hiçbir yanık izi meydana gelmemişti.
• Kâbil, Hâbil’i öldürüp kaçtığı zaman Hz. Âdem (a.s.) onu ararken, kendisi ile birlikte bazı taşlar da mucize olarak hareket ediyorlardı.

HAZRET-İ ÂDEM (A.S.)’İN BAZI ÖZELLİKLERİ
Yüce Allah onun toprağını kendi kudret eliyle yoğurmuş ve ona kendi ruhundan üflemiştir.
Yüce Allah, Hz. Âdem (a.s.)’e en güzel şekli vermiş ve ona hamd etmeyi öğretmiştir.
Ona bütün varlıkların isimlerini öğretmiştir.
“Allah sana rahmet etsin.”demiştir.
Onu kıble yapıp bütün melekleri secde ettirmiştir.
Bütün insanları ondan üretmiş ve onu yeryüzüne halife yapmıştır.
İlk insandır.
İlk peygamberdir.
İlk olarak selamlaşan, hem cennet hem de dünya hayatını yaşamış olan, toprağı ilk işleyendir.
Evlat acısını tadan ilk insandır.
İblis onun sebebiyle ilahi rahmetten kovulmuştur.
Her nefis (canlı) için mukadder olan ölüm zamanı geldiğinde Hz. Âdem (a.s.)’i de bulmuştur. Hz. Âdem (a.s.) bin yıllık bir ömür sürdükten sonra vefat ederek bu fani dünyayı terk etmiştir. Oğulları onu Mekke’deki Ebû Kubeys Dağı’na defnetmişlerdir.
Cenaze namazını oğlu Şit (a.s.) kıldırmıştır. Melekler de Hz. Âdem (a.s.)’in cenaze namazına iştirak etmişler ve dört tekbir getirmişlerdir.

Hz. Âdem  (a.s.) ve Hz. Havva Validemiz'in kabirlerinin bulunduğu Ebû Kubeys Dağı
Hz. Âdem (a.s.)’den iki yıl sonra vefat eden Hz. Havva validemizi de onun yanına defnetmişlerdir.

Hazırlayan: Başak Ayçin Dönmez
Kaynak: Ömer Mustafa Dönmez. "Kitap İndirilen Peygamberler" , İstanbul, 2009

 ♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥