Powered By Blogger

Merhaba!

Başağın Huzur Köşesi'ne hoşgeldiniz. Dileğim, bloğumu bütün izleyenlerin, sayfalarımda huzur bulmasıdır.
Henüz yapım aşamasında olan bloğumda, ilerleyen zamanla birlikte, sizi gün boyu yaşadığınız streslerden uzaklaştıracak, aynı zamanda faydalı bilgiler kazanacağınızı umduğumbir dünyanın kapısı aralanacak.
Hep birlikte, kimi zaman gül bahçelerinde gezine ceğiz, kimi zaman, gurubu seyredeceğiz dalgaların beyaz köpük lerden güller saçtığı sahillerde...
Kimi zaman, türk şiirinin üstad larının mısralarına tutunarak, İstanbul'un ihtişamını bir başka tepeden seyredeceğiz, yorulduğumuzda Faruk Nafiz'in "Hanı"n da konaklayarak duvarlardaki yazıları şişesi is bağlamış bir lambanın ışığında okuyacağız.
Kimi zaman, bir ebru teknesinin üzerine eğilerek rengârenk hayallerimizi seyre dalacağız.
Bir kaç yüzyıllık bir yazma kitabın sayfalarına nakşedilmiş altınlar, kuyumcu vitrininde gördüklerimizden çok kamaştıracak gözlerimizi...
Minyatürlerin zaman tünelinden geçerek "Alice" gibi farklı bir dünyaya adım atacağız. Eski, yeni bir sürü kitabı yeniden keşfedeceğiz birlikte...
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini okuyarak şerefleneceğiz, Mevlana'nın özlü sözleriyle tefekküre dalacağız, Yunus Emre'nin mısralarıyla bir kere daha öğreneceğiz dünyaya kavga için değil, sevgi için gel diğimizi...
Kimi zaman örgü örecek, dikiş dikeceğiz. Sevgiler!
































11 Nisan 2012 Çarşamba

ÇÖLLERİN GÜZEL GÖZLÜ YARATIĞI CEYLAN

Ceylan derisi üzerine yazılmış kûfî hatlı Kur'ân-ı Kerîm sayfası
(Telif hakkı olduğu için resim küçültülmüştür.)


CEYLAN
Fotoğrafın kaynağı:www.xresimleri.comceylan-resimleri-

HERKESE GÜZEL SABAHLAR!

Ülke ve dünya gündeminin can sıkıcı olaylarla çalkalanıp durduğu bu gergin sabahta size dağların ve çöllerin güzel gözlü ahusu diye nam salmış, türkülerimize konu olmuş edebiyatımızın mazmunları arasında en çok işlenmiş olan bir canlıdan söz etmek istiyorum: Ceylan

Evet, “ahu gözleriyle”, “ürkek bakışlarıyla”, “seke seke çaydan geçişiyle” sevgili ile özdeşleştirilen ceylan, cüsse bakımından keçiden küçük bir antilop türüdür. Yaşam alanları çoğunlukla çöller olan ceylanların boyları 1.15- 1.50 cm. arasında değişmektedir. Renkleri sarı kum renginde, boynuzları yay şeklindedir.

Ceylanların gözlerinin güzelliği şarkılarda, türkülerde ve şiirlerde bolca işlenmiştir.

Ceylanların gözpınarlarından alt dudaklarına doğru inen çizgiler, gözlerini çok daha güzel ve çekici gösterir. İşte bu farklı çizgi ceylanı sanki ağlıyormuş da gözünden yaş sızıyormuş gibi gösterdiğindendir ki türküde:

“Ağlama ceyran balası, sızlama ceyran balası”

“Gider gözuv karası, gider gözuv karası”

diye ceylanın gözlerinden inen bu ince çizgiye dikkat çekilmiştir. Bilindiği gibi Âzerî ve Türkmen Türkçelerinde ceylana “ceyran” denilmektedir.

“gözuv”: Kerkük Türkçesinde “gözün” demektir.

Arapça adı: Ğazâl” olan ceylanın Farsça karşılığı : “Âhû” dur.

Şair bir yandan sevdiğinin kendisine verdiği cefalardan sitem ederken bir yandan da:

“Âhû gözlüm kar yağdırdın başıma” diyerek gözlerini ceylana benzetmektedir.

Bir Kerkük türküsünde kız, kendisine laf atan oğlana cevabını kendi gözlerinin ceylan kadar güzel olduğunu söyleyerek yapıştırmaktadır:

Erkek:

“Hacı Farac’ın kızısan gözleruv sürmeli”

“Gel mene göster gözler men alim seni”

Kız:

“Git git git güzel oğlan gözümü neynisen?

“Dağlarda bala ceyran hiç görmeyipsen?”

ben:ben

gözleruv:gözlerin

neynisen: ne yapacaksın

bala ceyran: yavru ceylan

görmeyipsen: görmedin mi?

Ceylanın anavatanı Kuzey Afrikadır. Bazı Batı Asya bozkırlarında da rastlanır. Ceylanlar çoğunlukla sürü halinde yaşar. Bazen erkek, dişi ve yavru halinde çekirdek aile olarak da görülebilirler. Ceylanlar dağlarda yırtıcı hayvanlara karşı güç oluşturabilmek için elli atmış başlık guruplar halinde gezerler. Ceylanın rengi bulunduğu yerde kendini kamufle etmesini sağlar.

Ceylanlar, öğlenden sonraları geviş getirirken, aralarından birini nöbetçi bırakırlar. Nöbetçi ceylan hem otlamaya devam eder hem de çevreyi kollar. Erkek ceylanlar, dişilerini korur. Tehlike sezen ceylanlar hemen kaçarlar. Aslında sanıldığı kadar ürkek olmayan ceylanlar insana saldırmazlar. Erkek ceylanlar, dişileri elde etmek için aralarında dövüşür. Dişi ceylanın gebelik süresi altı aydır. Bir batında tek yavru doğurur. Yavrusunu bir yıl boyunca yanından hiç ayırmaz. İnsanlar, ceylanları eti ve derisi için avlar. Ceylan derisi işlenerek kâğıt haline getirilip üzerine yazı yazılabilir. Kütüphanelerimizde ceylan derisi üzerine yazılmış Kur’an-ı Kerîmler vardır. Ceylanlar evcilleştirilebilir. Ancak soğuk iklimlere götürmemek gerekir. Soğuğa dayanamazlar.


7 Nisan 2012 Cumartesi




İLKBAHAR
Nisan’ın başlarında olduğumuz şu günlerde, güneş her yeri
iyice ısıtmaya başladı. Cemreler düştükten sonra ısınan hava ile birlikte
ilkbaharın ılık tatlı havasını iliklerimizde hissetmeye başladık.
İlkbahar, uzun donuk bir kışın ardından tabiatın yeniden
canlanma zamanıdır. Bu mevsimde göçmen kuşlar gittikleri yerden döner,
ağaçların dallarına su yürür, kış boyunca soğuğa göğüs geren çıplak dallar önce
yeşil yeşil yapraklanmaya başlar. Ardından minik tomurcukları gün be gün açarak
ağaçlar birkaç günde rengârenk çiçeklerle donanır. Yeşil çimenlerin arasında
küçük gelinler gibi başlarını uzatan papatyalar, minik mavi mine çiçekleri
insanı kırlara davet eder.
Erkek güvercinler, güzel boyunlarındaki koyu yeşil halkalı
tüylerini kabarta kabarta “gu!” “gu” sesleriyle dişilerini aşka davet ederler.
İlkbaharda her yer canlıların sevimli yavrularıyla dolar.
İlkbahar, şairlere en çok ilham veren mevsimdir.
O şiirlerde, Eylül’ün kederli gözyaşları, Ekim’in ruhları
sarartan hüznüne yoktur. Şimdi, ilkbaharın ilhamı ile yazılmış birkaç şiirle
biz de ruhumuzu canlandıralım:
İLKBAHAR
İlkbahar sesinle gezinirsin bahçemde,
Geceler ışıl ışıl, günler masmavi olur.
Seni dinler dallarda kuşlar bile,
Yemyeşil bir zaman gözbebeklerinde uyur.

Gür saçların dökülür erguvan akşamlara…
Mutlu besteler söyler, sularda deli rüzgâr.
Silinir sevdaların mahzun ufkundan kara,
Sesin değen gönülde sonsuz bir bahar başlar.

İlhan Geçer

GÜLİSTAN
Meyden boşalıp doldu şafaklarla piyâlem,
Arz etti bir âlem ki bahar, aynı gülistan
Efsûn değil, efsâne değil gördüğüm âlem,
Gündüz-gece, derya ve kenar aynı gülistan.

Salkımlar açar, kuşların âhengi sesinde,
Güllerden uçan râyihâlar var nefesinde.
Kumral başı bir saksı ıtır penceresinde,
Hâliyle, hayaliyle o yâr aynı gülistan.

Takîbe koşar, bûseyi câm, işreti sohbet,
Her şeyde emel ra’şesi var, her yerde muhabbet.
Cennet görünür şevk ile her yer bu dem elbet;
Cânân ile birlikte mezar aynı gülistan.

Faruk Nafiz Çamlıbel