Powered By Blogger

Merhaba!

Başağın Huzur Köşesi'ne hoşgeldiniz. Dileğim, bloğumu bütün izleyenlerin, sayfalarımda huzur bulmasıdır.
Henüz yapım aşamasında olan bloğumda, ilerleyen zamanla birlikte, sizi gün boyu yaşadığınız streslerden uzaklaştıracak, aynı zamanda faydalı bilgiler kazanacağınızı umduğumbir dünyanın kapısı aralanacak.
Hep birlikte, kimi zaman gül bahçelerinde gezine ceğiz, kimi zaman, gurubu seyredeceğiz dalgaların beyaz köpük lerden güller saçtığı sahillerde...
Kimi zaman, türk şiirinin üstad larının mısralarına tutunarak, İstanbul'un ihtişamını bir başka tepeden seyredeceğiz, yorulduğumuzda Faruk Nafiz'in "Hanı"n da konaklayarak duvarlardaki yazıları şişesi is bağlamış bir lambanın ışığında okuyacağız.
Kimi zaman, bir ebru teknesinin üzerine eğilerek rengârenk hayallerimizi seyre dalacağız.
Bir kaç yüzyıllık bir yazma kitabın sayfalarına nakşedilmiş altınlar, kuyumcu vitrininde gördüklerimizden çok kamaştıracak gözlerimizi...
Minyatürlerin zaman tünelinden geçerek "Alice" gibi farklı bir dünyaya adım atacağız. Eski, yeni bir sürü kitabı yeniden keşfedeceğiz birlikte...
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini okuyarak şerefleneceğiz, Mevlana'nın özlü sözleriyle tefekküre dalacağız, Yunus Emre'nin mısralarıyla bir kere daha öğreneceğiz dünyaya kavga için değil, sevgi için gel diğimizi...
Kimi zaman örgü örecek, dikiş dikeceğiz. Sevgiler!
































10 Haziran 2012 Pazar




GÜNAYDIN DOSTLAR!

Bugün size mutluluk üzerine bir kıssa anlatacağım. Hani şu hepimizin arayıp arayıp ta bir türlü bulamadığından şikayet ettiği mutluluk.
Hikayemizin adı: 
DÜNYANIN EN MUTLU ADAMININ GÖMLEĞİ

Bir varmış bir yokmuş. Çok eski zamanlarda, yaşadığı ülkenin en zenginlerinden biri olan bir adamın genç bir oğlu varmış. Gencin yediği önünde yemediği arkasında imiş. Fakat nedense her sabah uyandığında kendini çok mutsuz hissediyormuş. Akşama kadar amaçsız amaçsız oradan oraya dolaşıyor, akşam olduğunda uzandığı yatağında sabaha kadar gözüne bir uyku girmiyormuş. Öyle ki yemeden içmeden bile kesilmiş. Sonunda hastalanmış. 
Mutsuz gencin ülkede gitmediği hekim kalmamış. Sonunda bir hekim, gence; Dünyanın en mutlu insanın gömleğini giyerse iyileşebileceğini söylemiş. 
Çaresiz genç, bu defa dünyanın en mutlu insanını aramaya başlamış. Kime sorsa, ona kendisini mutsuz edecek bir şeylerden bahsediyormuş. Methini çok duyduğu yaşlı bir bilgeye danışmaya karar vermiş. 
Bilge, mutsuz gence, dünyanın en mutlu insanının komşu ülkede bir dağda çobanlık yaptığını söylemiş. Genç başlangıçta şaşırmış. Yaşlı bilge söze "Komşu ülkede..." diye söze başladığında, dünyanın en mutlu insanının komşu ülkenin kralı olduğunu söyleyeceğini zannetmiş.
Yaşlı bilgeden mutlu çobanın yaşadığı yerin yol tarifini alan mutsuz genç dünyanın en mutlu insanına ulaşabilmek için yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Sonunda yaşlı bilgenin söylediği dağa ulaşmış. 
Güneş te tam tepedeymiş. Bir bakmış; Kendi yaşlarında birbir genç bir ağacın gölgesinde keyifle kaval çalıyor, biraz ileride bir koyun sürüsü kendi halinde otluyor.
Genç, çobanın yanına yaklaşmış, selam verdikten sonra kendini tanıtmış, derdini anlatmış. Sonra dünyanın en mutlu insanı olduğundan emin olmak için çobana bazı sorular sormuş. Aradığının o genç olduğundan emin olunca,çobandan şifa için kendisine bir defalığına giymek üzere gömleğini vermesini istemiş. Çoban gençten özür dileyerek:
 "Sana yardım etmeyi çok isterdim ama benim gömleğim yok ki!" diye cevap vermiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder