Powered By Blogger

Merhaba!

Başağın Huzur Köşesi'ne hoşgeldiniz. Dileğim, bloğumu bütün izleyenlerin, sayfalarımda huzur bulmasıdır.
Henüz yapım aşamasında olan bloğumda, ilerleyen zamanla birlikte, sizi gün boyu yaşadığınız streslerden uzaklaştıracak, aynı zamanda faydalı bilgiler kazanacağınızı umduğumbir dünyanın kapısı aralanacak.
Hep birlikte, kimi zaman gül bahçelerinde gezine ceğiz, kimi zaman, gurubu seyredeceğiz dalgaların beyaz köpük lerden güller saçtığı sahillerde...
Kimi zaman, türk şiirinin üstad larının mısralarına tutunarak, İstanbul'un ihtişamını bir başka tepeden seyredeceğiz, yorulduğumuzda Faruk Nafiz'in "Hanı"n da konaklayarak duvarlardaki yazıları şişesi is bağlamış bir lambanın ışığında okuyacağız.
Kimi zaman, bir ebru teknesinin üzerine eğilerek rengârenk hayallerimizi seyre dalacağız.
Bir kaç yüzyıllık bir yazma kitabın sayfalarına nakşedilmiş altınlar, kuyumcu vitrininde gördüklerimizden çok kamaştıracak gözlerimizi...
Minyatürlerin zaman tünelinden geçerek "Alice" gibi farklı bir dünyaya adım atacağız. Eski, yeni bir sürü kitabı yeniden keşfedeceğiz birlikte...
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini okuyarak şerefleneceğiz, Mevlana'nın özlü sözleriyle tefekküre dalacağız, Yunus Emre'nin mısralarıyla bir kere daha öğreneceğiz dünyaya kavga için değil, sevgi için gel diğimizi...
Kimi zaman örgü örecek, dikiş dikeceğiz. Sevgiler!
































22 Mart 2011 Salı

ELLİ YIL ÖNCE NİNELERİMİZ NASIL GİYİNİRDİ?


Yukarda gördüğünüz iki fotoğraf, 50 yıl kadar önce Trabzon'da mütevazi bir evde çekilmiş. Fakat iki kiçik resim 5o yıl öncesine ait pek çok şeyi anlatıyor. Bir kere o zamanlar Trabzon'da her ev müstakildi ve her evin bir bahçesi vardı.
Fotoğrafta sağ alt köşede göze çarpan teneke büyük bir ihtimalle içi boşalmış ve ağzı açılmayı bekleyen zeytinyağı tenekesidir. Boşaldıktan sonra kapağı tamamen çıkarılan zeytinyağı tenekeleri atılmaz birkaç işlem için kullanılırdı. Bakalım, 50 yıl önce bir tenekenin ne fonksiyonları varmış?

1- İçine hamsi veya balık tuzlanır, salamura edilirdi.
2- Genellikle Akçaabat pazarından alınan küçük yeşil zeytinlerin (bunlara "zaguda" denirdi) salamura edilmesindekullanılırdı.
3-İçleri iyice yıkanarak yağından arındırıldıktan sonra, bahçelerde kurulan odun ateşlerinde, çamaşır yıkamak için su veya beyaz çamaşırları kaynatmakta kullanılırdı.
4-İki başından karşılıklı delinip demirteli geçirilerek sap yapılır, sokaktaki veya bahçedeki çeşmeden evin içine su taşımakta kullanılırdı.
5-Bütün bu işleri gördükten sonra iyice paslanmış ve dibi küçük küçük delinmiş olan tenekeler, çöp tenekesi olarak kullanılırdı.
Şimdi de fotoğraftaki kadınların (Onlardan birisi babaannem, diğeri babamın teyzesidir.) giyimine bir göz atalım.
Ev hayatında başlarına "yaşmak " adı verilen kenarları oyalı tülbent örtüyorlardı. Evişi yaparken genellikle arkadan bağlanan ve iki ucu başın üzerinde birleştirilen tülbent, misafir geldiğinde, özellikle erkek misafir geldiğinde çene altından bağlanıyordu. Aslında haberli gelen misafiri başında yaşmakla karşılamak veya misafirliğe yaşmakla gitmek biraz saygısızlık gibi algılanırdı. Haberli misafir geleceği zaman veya misafirliğe giderken, Trabzon'da "çember" adı verilen oyalı yazmalar örtülürdü. Yaşlı kadınlar daha çık uzun beyaz namaz başörtüsü örterlerdi. Tülbentin arkadan veya çene altından bağlanması, mevsimle birlikte havanın ısısına da bağlıydı. Yaşmakların, çemberlerin ve başörtülerin oyaları yaşa, kullanıldığı ortama göre değişirdi. Gençler daha göz alıcı oyaları olan örtüler kullanırken, orta yaşlı ve yaşlı hanımlar daha sade oyaları tercih ederlerdi.Sünnet, düğün, gelin görme, mukabele, ramazan hatimi, hafızlık dinlenmesi, sünnet mevlidi gibi ortamlarda oyaları şatafatlı başörtüler örtülürken, Taziye, Cenaze mevliti, kırk mevliti, cenaze için okutulan hatim dualarına gidilirken, ev sahibinin acısına hürmeten son derece sade başörtüler tercih edilirdi. Yakalar, ya kapalı "Ve yaka" ( haydârî yaka) ya da "devrik yaka" (şömizet yaka) biçilirdi.
Orta kesimin elbise için kullandığı kumaşlar yaz için basma, kış için pazen kumaştan olurdu. Pazenin biraz daha kalitelisi divitin kumaştı. Cumhuriyet'in kuruluşundan yakın zamana kadar Sümerbank, en güzel ve en kaliteli basma, pazen ve divitin kumaşları üretmiştir. Ancak çok fakir olanlar hariç orta halli her kadının sandığında "temize giymek için" bir tane kadife veya ipek entarisi bulunurdu. Bu elbise öyle kıymetli olurdu ki, onunla asla ev işi yapılmazdı. Bulaşık dahi yıkarken giyilmezdi. Düğünlük-bayramlık olan bu elbise, zamanı geldiğinde dolaptan çıkarılır, havalandırılır, ütülenir, evden çıkmadan hemen önce giyilirdi.
Eve dönüşte aynı şekilde hiçbir ev işine başlamadan çıkarılır, ipe asılarak havalandırıldıktan sonra özenle katlanıp sandığa koyulurdu. Elbiseler belden kesik ve bol büzgülü olurdu. Etek boyu tam aşık kemiğinde olurdu; Ne daha yukarda ne de daha aşağıda... Bele mutlaka elbiseyle aynı kumaştan biçilmiş bir parmak eninde "belbağı" takılırdı.
Yazlık ta olsa kışlık ta olsa asla kısa kollu elbise giyilmezdi. Elbisenin kolları her zaman uzun ve manşetli, kumaş yetişmezse manşetsiz olurdu.
Her elbisenin önünde, kibrit, mendil, anahtar vs. gibi her an lazım olabilecek küçük araç-gereci koymak için bir veya iki cep bulunurdu.
Elbisenin üzerine mevsimine göre yünden veya merserizeden örülmüş yelekler veya yün örgü hırkalar giyilirdi.

Elbiselerin altından yine "geceliklik pazen" veya "gömlekikgeceliklik divitin"den dikilmiş kısa kollu "iç gömleği" giyilirdi.
İç gömleği yapılacak kumaşlar, çok açık renk ve ince desenleri olan kumaşlardı.
İç gömleğinin altından da yazlık olarak merserizeden, kışlık olarak ince yünden makinede örülmüş iç fanilası giyilirdi.
Evlerde makinede fanila-iç donu örmek bir zenaattı.
Bu örgücüler mahallede ve çevrelerinde "fanilacı" olarak anılırlardı. Yazın merserizeden, kışın yünden makinede örülmüş iç donu giyilirdi.
Trabzon'da şalvar giyilmezdi. Ancak iç donunun üzerin, elbisenin altından dize kadar, bol ve uzun don giyilirdi. Onun kumaşı, yine iç gömleği kumaşından pazen veya divitin olurdu.
Sokağa çıkarken daha çok kahverengi, siyah veya lacivert gibi koyu renklerin tercih edildiği manto/ pardesü giyilirdi.
Başa saçları kapatacak şekilde örtülen dikdörtgen siyah örtü çene altından bağlanır ve düğümü çözülmesin diye topluiğne ile tutturulurdu. Kışın bu siyah örtünün üzerine ekose desenli yün atkı alınırdı.


Geçmişe ait iki aile fotoğrafından yola çıkarak aklımda kaldığı kadarıyla ninelerimizin giyimini anlatmaya çalıştım. Hoşça vakit geçirtebildiysem ne mutlu bana.

Başak Ayçin Büyükkurt

18 Mart 2011 Cuma

ÇANAKKALE SAVAŞI

TARİH BOYUNCA ÇANAKKALE BOĞAZI

Çanakkale boğazı ve kıyıları, çok eski devirlerden beri, birçok tarihi olaya sahne olmuştur. Çanakkale çevresinin en eski sahipleri en az 300 yıl önce yaşamış olan Troyalılardır. Troyalıların, Çanakkale Boğazı kıyılarında kurmuş oldukları önemli şehirlerden bazıları Truva, Dardanos, Abydos, Sesdos, Sampkasos.

Ege denizi kıyılarına yerleşmiş olanların denizciliğe başlamaları ve deniz yollarını kullanarak başka yerlerde koloni kurmak istemeleri Çanakkale Boğazı’nın önemini arttırmıştır. M.Ö. 191 yılında Anadolu’ya gelen Romalılar, Çanakkale kıyılarına hâkim olmuşlardır. Daha sonra Çanakkale Boğazı, Bizans’a giden deniz yolu üzerinde önemli bir konaklama ve gümrük işlem yeri oldu.

ÇANAKKALE BOĞAZI’NA İLK İSLAM AKINLARI

Emevi Donanması 668 ve 672 yıllarında olmak üzere iki defa Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul önlerine kadar gelmiştir. 682 yılında Akdeniz’de Emevî Donanması ile Bizans Donanması arasında çetin bir deniz savaşı olmuştur. Emevi Donanması bu savaşı kazanınca Ege Denizi’ne girerek Rodos’u fethetmiştir. Rodos’u üs edinen Emeviler, buradan Çanakkale boğazı’na girmişlerdi. Ayrıca karayolu ile Anadolu üzerinden Üsküdar’a gelen ordu ile birleşerek İstanbul’u kuşatmışlardı. Ancak İstanbul surlarını aşamamışlar, yaklaşan kış şartları yüzünden kuşatmayı kaldırıp geri dönmek zorunda kalmışlardı.

717 yılında Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki Müslüman askerler, karayoluyla Abydos’a kadar gelmişler, buradan da boğazın karşısına geçmişlerdi. Mesleme b. Abdülmelik Abydos’ta bir cami yaptırmıştı. Daha sonra ordu komutanı Mesleme b. Abdülmelik, donanması ile İstanbul önlerine kadar gelmiş, Galata civarını ele geçirmişti. 717 yılında Mesleme b. Abdülmelik Galata’da bir cami yaptırmıştı. Bizanslılar yıllar sonra Galata civarını tekrar ele geçirdikten sonra, Mesleme b. Abdülmelik’in yaptırmış olduğu camiyi yıkarak yerine büyük bir kilise inşa etmişlerdi. Fatih sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethettiği zaman bu kiliseyi camiye geçirmiştir. Halen ayakta olan Galata’daki bu cami Arap Camii olarak tanınmaktadır. Ordu komutanı Mesleme b. Abdülmelik’in kabri caminin avlusundadır.

Arap Camii’nin Fotoğrafı

ÇANAKKALE BOĞAZI’NA İLK TÜRKMEN AKINLARI

Haçlı seferleri sırasında da Çanakkale Boğazı önemli bir yol olmuştu. Çanakkale Boğazı kıyılarına Türkmen akınları Bizans’ın son döneminde başlamıştı. Melik İshak ve Ece Halil gibi Türkmen beyleri Eceabat çevresini fethetmişlerdi. 1332 yılında Aydınoğlu Umur Bey, Saruhanoğlu ile birlikte Çanakkale Boğazı kıyısındaki Gelibolu’yu kuşattı. Fakat Bizanslılar kuşatmayı yarmak için büyük bir kuvvetle yola çıkınca geri çekildiler. Alman tarihçi Hammer’e göre Türkler 1354 yılına kadar Rumeli yakasına 18 defa asker çıkarmışlardır. Osmanlı padişahı Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Çanakkale Boğazı kıyılarındaki Gelibolu’yu aldıktan sonra Bolayır’ı ve Tekirdağ’a kadar olan Marmara kıyılarını ele geçirmiştir. Gelibulu’nun fethi, Türklerin Rumeli’ye geçişlerinin ve Avrupa’da yayılmalarının temel taşını oluşturmuştur. Süleyman Paşa’nın türbesi Bolayır’dadır. Türkler, Gelibolu’da limanlar ve tersaneler yaptırarak orayı Türk denizciliğinin üssü haline getirmişlerdi. Yıldırım Bayezid’in komutanlarından Saruca Paşa Gelibolu’ya üs komutanı olarak tayin edilmiş, İstanbul’u kuşatacak 60 gemiyi burada yaptırmıştı. Osmanlılar Anadolu yakasındaki Çardak Kalesi’ni ve karşı sahildeki Gelibolu Kalesi’ni de tahkim etmişlerdi. 1366 yılında Haçlı orduları Gelibolu’yu ele geçirmişler fakat 1 yıl sonra Sultan I. Murat Gelibolu’yu Haçlılar’ın elinden kurtararak tekrar Osmanlı topraklarına katmıştı.

ÇANAKKALE BOĞAZI’NIN BİZANS AÇISINDAN ÖNEMİ

Çanakkale Boğazı;’nın Osmanlılar’ın eline geçmesi ile Doğu Roma İmparatorlığu’nun (Bizans’ın) merkezi olan Konstantinapol (İstanbul) ile Akdeniz ülkelerini birbirine bağlayan tek deniz yolu, Türkler’in kontrolüne girmiş oluyordu. II. Murat zamanında Çanakkale Boğazı kıyıları tekrar güçlendirildi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetme planlarına öncelik verdiği için, Çanakkale Boğazı’nı güçlendirme çalışmalarına ara vermişti. Ancak, İstanbul kuşatması sırasında düşman gemilerini Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Bizans’ın yardımına gelmeleri üzerine hemen Çanakkale Boğazı’nın tahkim edilmesi çalışmalarını hızlandırdı. Fatih, önce en dar yerine karşılıklı birer kale yaptırdı. Rumeli kıyısındaki kalenin adı Kilitbahir, Anadolu kıyısındakinin adı Kal‘a-yı Sultâniye idi. 1464 yılında Venedikliler, Çanakkale Boğazı’na saldırarak buradan geçmek istediler. Karşılıklı kalelerin savunması sonucu geri döndüler. Osmanlı padişahı 4. Sultan Mehmet, Çanakkale Boğazı’nda Fatihin yaptırdığı kalelerin yanına iki kale daha yaptırdı. Rumeli kıyısındaki kaleye Seddülbahir, Anadolu kıyısındaki kaleye Kumkale adı verildi.

ANADOLU YAKASINDAKİ KALELER

Kumkale

Çardak Kalesi

Naraburnu Kalesi

Köseburnu Kalesi

RUMELİ YAKASINDAKİ KALELER

Seddülbahir Kalesi

Kilitbahir

Çamburnu

Bigalı Kalesi

Gelibolu Kalesi

Çimpe kalesi

ANADOLU YAKASINDAKİ TABYALAR

Kumkale Tabyası

Orhaniye Tabyası

İntepe Tabyası

Karanlık Liman Tabyası

Mesudiye Tabyası

Dardanos Tabyası

Anadolu Mecidiye Tabyası

Anadolu Hamidiye Tabyası

Çimenlik Tabyası

Turgut Reis Tabyası

Çataltepe Tabyası

Köseburnu tabyası

ANADOLU YAKASINDAKİ TABYALAR

Seddü’l-bahir Tabyası

Ertuğrul Tabyası

Yıldız Tabyası

Namazgah (Sarıkule) Tabyası

Rumeli Mecidiye Tabyası

Rumeli Hamidiye Tabyası

Kayalıktepe Tabyası

Domuzdere Tabyası

Değirmenburnu Tabyası

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN EŞİĞİNDE DÜNYA NE DURUMDAYDI?

Birinci dünya savaşı 1914-1918 yılları arasında dünyanın çeşitli kıtalarında ve birçok devletin katılımıyla vuku bulmuş büyük bir savaştır. I. Dünya Savaşı’nın asıl sebebi, başdöndürücü hızla sanayileşmiş ülkelerin dünyanın siyasal ve ekonomik hakimiyetini ele geçirebilmek için gruplaşarak birbirleri ile kıyasıya mücadeleye girişmeleridir. 1879’da Almanya, Avusturya-Macaristan ile “İkili ittifak anlaşması” imzalamıştı. 1882’de İtalya’nın da onlara katılmasıyla aralarında üçlü ittifak kurulmuş oldu. İttifak Devletlerinin maksadı nüfuz sahalarını genişletmek, Amerika ve Avrupa dışında sömürge kazanmaktı. Ancak kendilerinden daha önce aynı emeller için işbirliği yapmış olan İngiltere, Fransa ve Rusya engeli ile karşılaşmışlardı. 1893’te Fransa ile Rusya arasında, 1904’te Fransa ile İngiltere arasında, 1907’de İngiltere ile Rusya arasında yapılan anlaşmalarla, İngiltere, Fransa, Rusya arasında üçlü bir itilaf oluşmuştu.

28 Haziran 1914 günü Avusturya-Macaristan Veliahdı Prens Arşidük Ferdinand ve eşi , Saray Bosna’da milliyetçi bir Sırplı tarafından öldürüldü. Patlamaya hazır olan I. Dünya Savaşı’nın fitili bu suikast ile ateşlenmiş oldu Suikastten Sırbistan’ı sorumlu tutan Avusturya, 23 Temmuz 1914 günü Sırbistan’a bir nota verdi ve isteklerinin gerçekleşmemesi halinde savaş ilan edeceklerini açıkladı. 28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan, Sırbistan’la savaşa girdi. Almanya 1 Ağustos 1914’de Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa’ya, 4 Ağustos’ta Belçika’ya savaş ilan etti. 4 Ağustos 194’te İngiltere, anlaşmalar gereği Almanya’ya savaş ilan etti. Tüm ülkelerden 65.038.810 askerin katıldığı (http://tr.wikipedia.org/wiki), ardında 8.556.315 ölü (http://tr.wikipedia.org/wiki), 21.219.452 kişinin yaralı (http://tr.wikipedia.org/wiki), 7.750.945 kayıp veya esir (http://tr.wikipedia.org/wiki) bırakan 4 yıl sürecek I. Dünya Savaşı başlamış oldu. Bu kanlı savaşa daha sonra Japonya, Osmanlı Devleti, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan da katıldı. Osmanlı Devleti, savaşın başında tarafsız kalacağını ilan etmişti.

OSMANLI DEVLETİ I. DÜNYA SAVAŞINA NASIL GİRDİ?

1914 yılı Haziran ayının başlarında I. Dünya Savaşı henüz çıkmadan önce 450 kişilik Alman teknik eleman grubu İstanbul’a gelmişti. Bu teknik grup, Almanya’dan satın alınmış olan silahların kullanılması konusunda Türk Ordusu’nun askerlerini eğitmek üzere İstanbul’dan Çanakkale’ye gitti. Almanya’nın Rusya’ya savaş açtığının ertesi günü 2 Ağustos 1914’de İstanbul’da Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli bir ittifak anlaşması imzalandı. Osmanlı Devleti aynı gün seferberlik ilan etti. Osmanlı Devleti bu savaşta tarafsız kalacaktı. Ne yazık ki10 ağustos 1914’de Akdeniz’de İngiliz donanmasının önünden kaçan Goeben ve Breslau adlı Alman zırhlıları Çanakkale Boğazı’na girerek Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Osmanlı Deveti’nin savaştaki tarafsızlığı gereği alman savaş gemilerinin Türk karasularını derhal terk etmeleri gerekiyordu. Osmanlı Devleti gemilerin satın alındığını açıkladı. Ancak 27 Ekim 1914’de, aralarında Yavuz ve Midilli adını alan bu iki zırhlın da bulunduğu Osmanlı Donanması, Donanmamızın Alman komutanı Amiral Souchon komutasında Kardeniz’e açılıp Rus gemilerini batırdıktan sonra Sivastopol ve Novorsisk limanlarını topa tuttu. Bu saldırıyı savaş sebebi olarak kabul eden Rusya 2 Kasım 1914’de Osmanlı Devletine savaş ilan etti. Tarihler, Osmanlı Devleti’nin bir oldu-bittiye getirilerek I. Dünya Savaşına sokulduğunu yazıyorsa da; naçizane ben Osmanlı’yı I. Dünya Savaşının kanlı girdabına sürükleyenlerin içimizdeki hainler olduğunu düşünüyorum. Hatta iki Alman kruvazörünün, İngiliz savaş gemilerinin takibinden kaçarken Osmanlı karasularına sığınmasının da Osmanlı Devletini savaşın içine çekmek için hazırlanmış senaryonun bir parçası olduğu kanaatindeyim. “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.” diye bir atasözümüz vardır. Büyük bir savaşın cereyan edeceğinin apaçık belli olduğu hassas bir zamanda, tarafsızlığını ilan etmiş bir devletin savaşan taraflardan birinin kruvazörlerine karasularını açması, onları satın aldığını ilan edip Türk Bayrağı çektirdikten sonra, başlarında, savaşın içinde bir olan bir devletin amirali olduğu halde Kardeniz’e çıkmalarına izin vermesi hatadan da öte bir ihanetti. Çünkü Amiral Souchon, her ne kadar Osmanlı Donanması kumandanı idiyse de sonuçta bir Alman amiraliydi. Üstelik I. Dünya Savaşı’na girilirken Padişahı haberdar bile etmeme küstahlığında bulunulmuştu. Aynı zihniyet, 1914 yılı Aralık ayı sonları ile 1915 yılı Ocak ayı başlarında zamansız bir harekat başlatarak 90bin küsur Mehmetçiğimiz’in 30 bin küsurunun soğuktan donarak, 30bin küsurunun salgın hastalıktan, kalan 30bin küsurunun da düşman karşısında azınlığa düştüğü için şehit olmasına sebebiyet verecekti.

Olan olmuş Osmanlı Devleti hain ellerin arkadan itmesiyle Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın müttefiki olarak resmen savaşa katılmıştı. Osmanlı Ordusu’nun taarruz planı, müttefiklerinin Avrupa cephelerindeki yükünü hafifletmek maksadıyla Karadeniz kıyılarında ve Kafkasya’da Rusya’ya, Süveyş Kanalı’nda İngiltere’ye taarruz etme esasına dayanıyordu.

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA AÇILAN CEPHELER

Doğu Anadolu Cephesi

Kanal Harekatı:

Çanakkale Savaşı

Batı Avrupa Cephesi

Balkan Cephesi

Galiçya Cephesi

Arabistan Cephesi

ÇANAKKALE SAVAŞI BAŞLIYOR

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nda bir yandan bu cephelerde düşman orduları ile savaşırken bir yandan da kendi içinde baş gösteren azınlık isyanları ile mücadele etmiştir. Asıl konumuz Çanakkale savaşı olduğu için bu cephelerin yalnız isimlerini vermekle yetindim.

3 Kasım1914-9 Ocak 1916 yılları arasında Çanakkale Boğazı’nda tarihin en kanlı çarpışmaları cereyan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa katılmasıyla zor durumda kalan İngiltere ve Fransa, Rusya ile doğrudan temasa geçerek gücünü arttırmak ve böylelikle Osmanlı’nın gücünü zayıflatmak istiyordu.

3 Kasım 1914 iki İngiliz savaş gemisi, Ertuğrul ve Seddülbahir Tabyalarımızı bombaladı. Seddülbahir Kalesi’ndeki cephanelik isabet alarak infilak etti. 5 subayımız ve 81 erimiz şehit oldu. İki Fransız savaş gemisi Kumkale ve Orhaniye Tabyalarımızı bombaladı. Ertuğrul ve Orhaniye tabyaları tahrip oldu.

5 Kasım 1914 İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilan etti.

11Kasım 1914 Osmanlı Devleti de Rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı savaş ilan etti ve cihat fetvasını yayınladı. Orduya gönüllü katılmak için başvuran piyadeler ve süvari birlikleri Çanakkale’ye hareket etti.

14 Kasın 1914 Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Reşat, Châd-ı ekber Hatt-ı Hümâyunu yayınladı.

13 Aralık 1914 Mesudiye zırhlımız Çanakkale’de düşmanın B-14 denizaltısı tarafından vurularak batırıldı. İngilizler kendi denetimlerinde bulunan Mısır’ın Port-Said Limanı’ndan Ege’deki Limni Adası’na asker ve mühimmat taşıyarak yığınak yapmaya devam ediyorlardı. Bu sevkiyat sırasında River Clyde gemisi karaya oturdu. Askerlerin büyük bir kısmı boğularak saf dışı kaldı. İngilizler Limni Adası’na yığdıkları asker ve mühimmatı daha sonra Gelibolu’ya sevkettiler. İngilizler, özel teknelerle Gelibolu sahiline at ve katırlar da taşımışlardı.

13 Ocak 1915 Londra’da Savaş Konseyi toplandı. W. Churchill, bu toplantıda Çanakkale Boğazı’nın geçilmesi ve İstanbul’un alınması için bir deniz harekatı düzenlenmesi görüşünü savundu. Amiral Lord Fisher, Çanakkale Boğazı’na saldırılması görüşüne karşı çıktı.

15 Ocak 1915 Fransız denizaltısı Saphire, pusulası bozulduğu için Köseburnu Kalesi açıklarında su yüzüne çıkmak zorunda kalınca Nusret mayın gemisi ve İsa Reis Hücümbotu tarafından batırıldı.

2 Şubat 1915 Müttefikler Seddülbahir ve Kumkale’ye saldırdı.

10-19 Şubat 1915 dış tabyalarımız müttefiklerin top atışlarıyla tahrip edildi.

19 Şubat 1915 Kilitbahir bölgesindeki tabyalarınız bombalandı. Aynı gün Çanakkale Boğazı’nın gerisindeki Türk tabyalarını uzaktan top ateşine tuttular.

25 şubat 1915 bu bölgeler yeniden bombalandı. Ayrıca karaya çıkan düşman askerleri tahrip etme işini tamamladılar. Bu harekâtta 19 top kaybetmiştir.

26-27 Şubat 1915 müttefik kuvvetler boğaza girerek merkezde bulunan tabyalarımızı bombaladılar.

28 Şubat 1915 Müttefikler, yeniden Çanakkale Boğazı’nı geçmeye teşebbüs ettiler. Ancak Agamemnon ve Gaulois adlı İngiliz ve Fransız zırhlıları ağır isabet aldı.

2 Mart 1915 Seddülbahir ve Kumkale yeniden bombalandı. Toplarımızın bir kısmı tahrip edildi.

4 Mart 1915 müttefik kuvvetler Seddülbahir’ asker çıkardı.

5 Mart 1914 Seddülbahir üzerinde bir düşman uçağı düşürüldü. Dardanos tabyası müttefikler tarafından bombardıman edildi. Topçu Üstağmen Hasan Hulûsi Bey ve Libyalı Teğmen Muhammed Mevsûf Bey şehit oldu. Sonradan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’nın teklifi ile Dardanos Bataryası’nın adı Hasan-ı Mevsûf olarak değiştirildi.

6 Mart 1915 Karatepe mevzileri müttefikler tarafından uzun namlulu toplarla bombalandı.

9-10 Mart 1915 Müttefik donanması Kumkale ve Seddülbahir istihkamlarını bombaladı.

14-15 Mart 1915 Bolayır ve Tenger sırtları müttefikler tarafından bombalandı.

17-18 Mart 1915 Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, Mayın Gurup kumandanı Binbaşı Nazmi Bey’e düşman gemilerinin Rumeli Tabyalarımız’a kolayca ateş edebilmek için en çok geldikleri noktayı mayınlamasını emretti. Morto koyu’ndan getirtmiş olduğu Nusret Mayın Gemisi’ne Yüzbaşı Hakkı Paşa’nın kılavuzluğunda geceden sabah 03:20’ye kadar mayın döşetti. Dönüşte geminin kaptanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey kalp krizi geçirerek şehit oldu.*

18 Mart 1915 Sabahlayin boğaza girip tabyalarımızı top ateşine tutan 12 İngiliz ve 4 Fransız savaş gemisi Amiral Robeck komutasında ilerlemeye başladı. Çanakkale Boğazı’nın iki yakasındaki mevzilerden açılan yoğun ateş ve Karanlık Liman’a döşenen mayınların patlamasıyla, Mecidiye Tabyası’ndan atılan top mermileri ile İngiliz İnflexıble, Ocean zırhlıları ile Fransız Bouvet ve Goubis zırhlıları batırıldı. Ocean zırhlısını Koca Seyyid ( Seyyid Onbaşı) vurmuştu. Koca Syyid’in kullandığı ve sayısı 8 adet olan o topları 1886 yılında Sultan II. Abdülhamit Han, Çanakkale istihkâmları için sipariş etmişti. 1889 yılında teslim alınan toplar, daha sonra Asaf Paşa tarafından Çanakkale’ye getirilmiş, Rumeli mecidiyesi ve Anadolu Hamidiye tabyalarına yerleştirilmişti. Çanakkale’de deniz muharebelerini kazanabilmek için ağır topların elimizde bulunan cephanelerini çok tasarruflu olarak kullanıyorduk. Aynı gün İngilizler’in Agamemnon, Qeen Elizabeth ve Suftran savaş gemileri yara aldı. Müttefik düşman güçleri büyük kayıplarla geri çekilmişlerdi. İtilaf devletlerinin Çanakkale’deki yenilgileri yalnız kalan Rusya’yı çökertmiş komünist ihtilaline sebep olmuştur. İtilaf devletleri kıyasıya zorladıkları Çanakkale’yi haddinden fazla zayiat vererek terk etmek zorunda kalmışlardı. Çanakkale’de Osmanlı Devleti’nin zaferi

18 Mart 1915’te kesinlik kazanmış ve düşman geldiğinden daha hızlı bir şekilde kaçmıştır. Müttefikleri Rusya ile bağlantı kurmak için donanma gücü ile Çanakkale’yi zorlayan İngiliz ve Fransız güçleri Cevat Paşa komutasındaki Türk savunması karşısında büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmışlardı. Bunun üzerine Çanakkale Boğazı’na hücum etmekten vazgeçerek karaya asker çıkarma ve Çanakkale’yi arkadan ele geçirmeye çalışma düşüncesi üzerinde yoğunlaştılar. Düşman başkomutanı General Hamilton, Avusturalya ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşan bir Anzak kolordusu ile Arıburnu’na asker çıkarma harekatını planladılar. İngiliz ve Fransız kuvvettleri de Seddülbahir’den çıkarma yağacaktı. Türk tabyalarını karadan düşürmedikçe deniden donanma geçirmenin mümkün olamayacağını anlamışlardı. Düşmanlar bu maksatla Limni Adası’na yığınak yaparken Osmanlı kuvvetleri de bu bilgedeki kendi birliklerini takviye ediyorlardı. Bütün bunlar olup biterken, tahttan indirilmiş olan II. Abdülhamit, Beylerbeyi Sarayı’nda hapisti. Tahttan indirildiğinde Selanik’te bir köşkte (Alatini Köşkü) mahpus tutulan Sultan II. Abdülhamit, Balkan Savaşı sırasında Selanik düşman tehdidi altında kalınca 1 Ekim 1912’de

İstanbul’a getirilmişti. Düşman kuvvetleri Çanakkale’yi zorlamaya başlayınca telaşa kapılan İttihad ve Terakki Partisi yöneticileri İstanbul’un düşman eline geçme tehlikesinin ortaya çıkması karşısında II. Abdülhamit’e bir heyet göndererek devletin merkezini Eskişehir’e taşınmasını teklif etmişlerdi. Kendisini de istediği bir Anadolu şehrine gidebileceğini söylemişlerdi. Bazı hain medya mensuplarının yayınlarında hep abartılı bir şekilde “eğik pozisyonda” karikatürize ettikleri Sultan II. Abdülhamit “dimdik” bir cevap vermişti: “Hiçbir yere kımıldamam. Dedem Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethederken Bizans İmparatoru kaçmayı düşünmemişti. Ben Fatih’in soyundan gelen bir Sultan olarak, Bizans İmparatoru kadar da mı olmayacağım? Benim yerim, ceddimin fethettiği İstanbul’dur. Ölürsem de yerim yine burası olacaktır.” [Bkz. Milli Gençlik mecmuası Çanakkale Özel Sayısı s.117]

17 Nisan 1915 İngiliz E-5 Denizaltısı 30 kişilik mürettebatı ile Kepez Mevkii’nde esir alındı.

19 nisan 1915 Hasan Edhem şehit oldu.

20 nisan 1915 Soğanlıdere’de bir şarapnel parçası Asteğmen Hasan Dursun Bey’in sol elini kopardı. İstanbullu genç bir teğmen olan Muzaffer Bey bölüğünün başında savaşırken vurulmuştu. Yarasından kan fışkırırken cebinden bir zarf çıkardı. Zarfın üzerine kendi kanıyla : “Kıble ne tarafta? Bölük intikamımı alsın.” diye yazdı. Zarfın arkasına da “Kelime-i Şahadet”i yazdı ve ruhunu teslim etti. [Harp Mecmuası, 12/182. Kaynak’ta şehidin kanıyla yazılmış zarfın fotoğrafı da yer almaktadır.]

22-25 Nisan1915 (gecesi) General Hamilton, emrindeki 80.000 kişilik ordu ile Arıburnu’na çıkarma yaptı.Karaya çıkan düşman ordusu, Kitre-Kilitbahir arasında 9. ve 19. tümenlerimiz tarafından durduruldu. Bu bölgedeki savaşlarda çok sayıdaki İngiliz ve sömürge askerleri esir edildi. “Çanakkale’de Hintli Müslümanlar Türkler’e karşı savaşmamışlardır. Fransız sömürgeleri arasında bulunan Müslüman askerler ise Gelibolu’ya zorla getirilmişlerdir. 25 Nisan 1915 (günü) bu civarda bulunan Türk birlikleri birleştirilerek 5. Ordu adı ile 80.000 kişilik yeni bir ordu kuruldu ve başına Alman generali Liman Von Sanders getirildi. Anzak askerleri Arıburnu- Eceabat arasındaki Kocadere’yi geçtiler. Conkbayırı ve Kocaçimen’e yaklaştılar. 18 Mart harekatında büyük bir hezimete uğrayan İtilaf Devletleri bütün umutlarını kara savaşına bağlamışlardı. İtilaf Devletleri

25 Nisan 1915 günü kara ordularıyla 4 yerden birden çıkarma yapmaya başladılar. Anadolu Yakası’nda Kumkale, Avrupa Yakası’nda da Anzak Koyu, Seddülbahir ve Zığındere çıkarmaları yapıldı. İngiliz Ordusu içinde yer alan gönüllü Yahudiler ve Rumlar da müttefik kuvvetlerle birlikte çıkarmaya katılmışlardı. İtilaf devletleri Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u işgal ederlerse, Rusya ile temas sağlayacaklarını ve savaşı 2 yıl kısaltacaklarını hesaplıyorlardı. 1915 Mart ayından itibaren İngiltere, Fransa, Avusturalya, Yeni Zelanda, Kanada deniz ve kara kuvvetlerinden müteşekkil kuvvetler, önce Çanakkale Boğazı’nı zorladılar. İngiliz-Fransız Armadası’nın seçkin zırhlıları Türk kuvvetlerini top ateşi ile batınca, Boğaz, düşmanlar tarafından karadan zorlanmaya başlandı. Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarıldı. Bu çatışmaya birer gönüllü Yahudi ve Yunan Alayı da katılmıştır. İngiliz işgali altındaki Mısır’da Yahudi Katır Birliği, İki gemi ile yola çıkarıldı.

23 Nisan 1915’te Gelibolu’da karaya ayak bastıklarında, yakalarındaki sarı renkli Davut Yıldızı motifli birlik armalarından tanınıyorlardı. Doğrudan savaşmayacaklar ama katırları ile su, gıda, mühimmat taşımak gibi ihtiyaçları karşılayacaklardı. İngiliz kuvvetlerin General Sir Jan Hamilton, Fransız kolordusunu General d’Amade kumanda ediyordu. Seddülbahir Cephesi’nde psikolojisi bozulan İngiliz kolordusu komutanı General Hunter Weston İngiltere’ye dönmüş, yerine General Davies tayin edilmişti.

25 Nisan 1915 İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını bombaladılar.İngiliz savaş bakanı Lord Kitchener siperde şöyle diyordu: “İstanbul düştüğü takdirde, sadece bir muharebe değil koskoca bir harbi kazanacağız.” Arıburnu Cephesi’ne çıkarma yapacak olan Anzak Kolordu komutanlığına General Birdwood tayin edildi. Ertuğrul Tabyası’nı savunan 26. alay’a bağlı Gönüllü tabur komutanı Mahmut Bey ve Asteğmen Hüseyin Bey şehit düştü. Aralarında başka subay bulunmadığı için komutayı Yahya Çavuş ele aldı. 27. Alay’a bağlı 1. ve 3. Tabur birlikleri Kanlısırt’ta düşman mevzilerine karşı taarruz geçti. Alayın diğer birlikleri de Bigalı’dan hareket etti. 57. Alay komutanı Hüseyin Avni Bey, kendisine bağlı 2. Tabur Komutanı Yüzbaşı Atâ Bey’i Conkbayırı’ndan itibaren Düztepe’ye doğru harekete geçirdi. İngiliz birlikleri ile yapılan savaşta 2. Tabur Komutanı Yüzbaşı Atâ Bey şehit düştü. İngilizler Avusturalyalı askerleri devreye soktular. Limni Adası’ndan hareket eden Anzak Kolordusu’na bağlı birlikler Arıburnu’na saldırdı. 25. Alay’a bağlı 2. Tabur askerleri bölgeyi kahramanca savunarak düşmanın ilerlemesi durduruldu. 26. Alay 3. tabur askerleri Seddülbahir’i savunuyordu. Bu çarpışmalarda 26. Alay subaylarının çoğu şehit düştü. Fransızlar Kumkale’ye asker çıkardılar. Kumkale birkaç defa el değiştirdi.Siperler tahrip edildi. Elindeki bombayı siperimize atmak için öne doğru sıçrayan bir siyahî asker Mülazım(teğmen ) Ahmed Halit Bey tarafından vurularak yaralanınca siperlerimize getirildi. Ölürken “Allah” demesi üzerine hayrete düşen Ahmet Halit Bey, siyahî askerin boynunda asılı torbayı açınca içinden Kur’ân-ı Kerîm çıktı. Böylece düşman askerinin arasında Müslüman sömürge askerlerinin bulunduğu anlaşıldı. Bu haber kısa zamanda birliklerimiz arasında yayıldı. Fakat sömürge askerleri savaştıkları ordunun Müslüman ordusu olduğunu bilmiyorlardı. Onlara Müslüman olduğumuzu duyurmak için Cafer Tayyar Paşa tarafından asker içinden gür sesli 50 hafız seçildi ve hep bir ağızdan sabah ezanı okumaya başladılar. Her tarafta yankılanan tekbir seslerini duyan Müslüman sömürge askerleri gerçeği öğrenmişler ve komutanlarının bütün tehditlerine rağmen savaşı bırakarak geri çekilmişlerdi. Cafer Tayyar Paşa 1877’de şehit olan Yüzbaşı Emin Bey’in oğludur. Çanakkale muharebelerine 1. Ordu 1. Fırka (tümen) Komutanı olarak katılmıştır. İngiliz Hava Albay Sampson’un Ertuğrul Koyu gözlem raporu savaşın dehşetini anlatmaya yetmektedir: “Seddülbahir üzerinde uçuyordum. Aşağıya baktığım zaman durgun mavi denizin sahilden 50 metre açığa kadar olan kısmının kandan kıpkırmızı kesildiğini gördüm.

Aynı gün Yenişehir ve Kalfatlı düşman tarafından top ateşine tutuldu.

26 Nisan 1915 düşmanın Orhaniye yönündeki sol kanadınıza yaptığı saldırı, Türk birliklerinin kahramanca savunması ile durduruldu. Aynı gün Kumkale geri alındı. Seddülbahir’e asker çıkarıldı.

İSTANBUL’DAN CEPHEYE GETİRİLEN ATLAR

Çanakkale Cephesi’nde atlara çok ihtiyaç duyuluyordu. İstanbul’da tramvayları çeken atlara el konularak cepheye sevk edildi. Seddülbahir, Gözcübaba, Aytepe, Tekketepe sırtları, düşman tarafından işgal edildi. Zığındere sırtlarında süngü savaşı yapıldı.

26/27 Nisan 1915 gecesi Fransızlar Kumkale’den çekildi.

27 Nisan 1915 düşman güçleri Zığındere ve Damlar hattına doğru ilerledi.

28 Nisan 1915 Düşman kuvvetleri tarafından yeni bir saldırı oldu ise de Kuzey Cephesi komutanı Esat Paşa düşmanı Kemalyeri mevkiinde durdurdu.

29 Nisan 1915 İngilizler, Çanakkale Merkez Hastanesi’ni bombaladı.

30 Nisan 1915 I. Kirte Taarruzu yapıldı. Aynı gün Avustralya AE- Denizaltısı, Sultanhisar Torpidomuz tarafından Marmara Denizi’nde batırıldı.

1 Mayıs 1915 Nurülbahir Hücumbotumuz Şarköy-Mürefte arasında batırıldı.

2 Mayıs 1915 Yeni takviye alan düşman kuvvetleri, Kılıçbayır ve Çataltepe’nin doğusundaki sırtlara kadar ilerledi. Fakat Kanlısırt’ın doğu tarafında Mehmetçik tarafından durduruldu.

4 Mayıs 1915 Kabatepe’yi ele geçiren düşman güçleri, karşı taarruzla geri püskürtüldü.

6 Mayıs 1915 gününe kadar düşman Seddülbahir’e takviye yaptı. Aynı gün Kerevizdere’ye İngiliz ve Fransızlar’ın ortaklaşa düzenledikleri saldırı Mehmetçiğin süngüsü karşısında etkisiz kaldı. Kervizdere’de İngiliz ve Fransız birliklerine karşı 14. Tümen Komutanı Kazım Karabekir savaşıyordu. 7-8-9 Mayıs 1915 Kirte’yi ele geçirmek için üst üste saldırılar düzenleyen düşman kuvvetleri her defasında geri püskürtüldü. Düşman kuvvetleri bu saldırılarda bir asker boyu kadar büyük ve etkisi yüksek top mermileri kullanıyordu. Mirliva (Tuğgenaral Fevzi Paşa (Çakmak) 5. Kolordu komutanı olarak büyük kahramanlık göstermişti. İngilizler, Vehip Paşa’nın kontrolünde bulunan Kirte’ye giremedi.

9/10 Mayıs 1915 gecesi Arıburnu’na yeni bir saldırı yapıldı. Fakat askerlerimiz tarafından geri püskürtüldü.

11 Mayıs 1915 Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa Adliye Nazırı İbrahim Bey, Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu veliaht şehzade Yusuf İzzettin Efendi ve şehzadeler, Çanakkale’ye gelerek cepheleri dolaştılar. Genç şehzadelerden Şehzade Şerafettin Efendi, düşman siperlerine 15 metre mesafedeki Türk siperlerine girerek isabetli atışlar yapmıştı.

13 Mayıs 1915 İngilizler’in Golyat zırhlısı Muâvenet-i Milliye adlı torpidomuz tarafından Morto Limanı’nda batırıldı. 17 Mayıs 1915 İngiliz savaş gemisi Canopus, mevzilerimizi bombaladı ve Arıburnu’na yeni takviye birlikleri çıkardı.

18/19 Mayıs 1915 gecesi düşmana karşı saldırı yapıldı.

19 Mayıs 1915 günü Başkumandan vekili Enver Paşa’nın emri ile 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders, İngilizlere karşı saldırıya geçti. Anzaklar’ın güçlü direnişi karşısında kesin bir sonuç alınamadı. Aynı gün Esat Paşa 42.000 kişilik bir kuvvetle, Anzaklar’a karşı taarruz başlattı. Ancak derin siperler içindeki müttefik askerlerinin sökülüp atılması başarılamadı. Türk askeri bir gün içinde 10.000 şehit verdi. Düşman da oldukça fazla zayiat vermişti.

22 Mayıs 1915 Zığındere’de çok şiddetli savaşlar oldu.

24 Mayıs 1915 Nârâ Nakliye gemimiz Tekirdağ önlerinde batırıldı. Bir müttefik denizaltısının saldırısı sonucu, Marmara Denizi’nde Kısmet adlı vapur karaya oturdu.

25 Mayıs 1915 İngiliz Triumph Zırhlısı, bir Alman denizaltısı tarafından batırıldı. İngiliz savaş gemisi İrrestiple, denizaltımız tarafından batırıldı. 27Mayıs 1915 Düşman zırhlısı Majestic, Alman denizaltısı tarafından Seddülbahir önlerinde batırıldı. Savaş bölgesine levazım nakliyatı develerle, bazen de atlarla yapılıyordu. Düşman saldırılarının yoğunlaşması üzerine mühimmat naklyatı zorlaşmıştı. Cephanemiz yavaş yavaş tükeniyordu.

5 Haziran 1915 günüdüşman güçleri Soğanlıdere’ye saldırdı. Mermilerimizin tükenmesi üzerine 9. tümen 5. alay 2. Batarya komutanı Teğmen Arif Bey depodaki 150 adet süngüyü askere dağıttı. Bu kanlı savaşlar devam ederken bir yandan da hayır işleri ile uğraşılıyordu. Bunlardan biri de siper içinde yaptırılan Arif Bey Çeşmesidir.

11/12 Haziran 1915 gecesi Seddülbahir’deki Osmanlı kuvvetlerinin sağ kanadına taarruza kalkışan müttefik kuvvetleri, eski yerlerine püskürtüldü.

16 -17 Haziran 1915 Kirazlıdere’de düşman eline geçmiş olan bir kısım siperlerin geri alınması

sırasında 4.Kolordu 12.Fırka 36. Alay 2.Tabur 1. Bölük subaylarından Üsteğmen Mehmet Halit Bey sol gözünden vurularak gözünü kaybetti.

21 Haziran 1915 Kerevizdere’de şiddetli çarpışmalar oldu. Müttefiklere ait 2 top susturuldu. Bu çarpışmada müttefik güçler çok kayıp verdiler. 1. Türk Keşif Kolu’nun yaptığı baskında, düşmandan pek çok silah ve mühimmat ele geçirildi. 22 Haziran 1915 1.Kolordu 3.Fırka 39.Alay 11.Bölük yüzbaşısı Eyüp Cevat Bey, Zığındere’de gönüllü olarak önemli bir noktaya yaptığı hücum sırasında bir şarapnel parçasının isabet etmesi sonucu sol gözünü kaybetti. 8 Haziran 1915 Zığındere Sargıyeri Seyyar Hastanesi karadan ve havadan bombalandı. 16.000 yaralı asker şehit oldu. Bombalanan hastanede 2000 kadar da yaralı İngiliz askeri tedavi görüyordu. O bölgeyi savunan 9. Tümen Komutanı Albay Sami Bey bu bombardımanda şehit düştü.

11Temmuz 1915 Şair, edip ve sanatkârlardan oluşan bir heyet, Başkumandanlığın daveti üzerine Çanakkale’ye gelerek mevzileri gezmiş ve askerlere moral vermiştir. Bu heyette:

Ağaoğlu Ahmet Orhan Seyfi Orhon Enis Behiç Koryürek Celâl Sahir Erozan Hıfzı Tevfik Gönensoy Hakkı Süha Gezgin Hamdullah Suphi Tanrıöver Ressam İbrahim Çallı Ressam Nazmi Ziya Selahattin Ali Canip Yöntem Ömer Seyfettin Mehmet Emin Yurdakul Bastekâr Rauf Yekta Bey

Bolayır’daki Gazi Süleyman Paşa Camii ve Türbesi’nin kasten bombalandığına dair verilen notaya İngilizler, Cami ve Türbeleri kasten vurmadıkları cevabını vermişlerdi. 11 Temmuz 1915 5. tümene bağlı 17. alay Komutanı Yarbay Hasan Bey şehit oldu.

12 Temmuz 1915 İtilaf Devletleri kuvvetleri 4. Tümenimizin cephesine girdi. Birkaçyüz metrelik yer kaybettik.

13 Temmuz 1915 Mirliva (Tuğgeneral) Fevzi Bey (Çakmak), Güney Cephesi’ne bağlı 5. Kolordu Komutanı olarak Kerevizdere’de, düşmana büyük kayıplar verdirdi.

16 Temmuz 1915 Etrafında Hilal-i Ahmer (Kızılay) bayrağı bulunan 9. Fırka (Tümen) Sıhhiye Bölüğünün, İngiliz ve Fransız uçakları tarafından bombalanması protesto edildi.

26 Temmuz 1915 Fevzi Bey (Çakmak)’ın kardeşi Üsteğmen Nazif, Conkabayırı’nda şehit düştü. Aynı gün düşmanın Mariat adlı denizaltısı batırıldı.

6 Ağustos 1915 Kanlısırt Mevkii’nde Anzak hareketı başladı. Kanlısırt düşmanın eline geçti. Bu savaşlarda 27. alay Komutanı Miralay (Albay) Şefik Bey büyük başarılar göstermiştir.

6-7 Ağustos 1915 gecesi İngiliz ordusu 19. Tümen’e saldırdı. İngilizler aynı gece 20.000 askerle Conkbayırı ve Kocaçimen tepelerine ilerlediler. Kocaçimen Bölgesini savunan kuvvetlerin başına Mirliva Fevzi Bey (Çakmak) getirildi.

7 Ağustos 1915 Palamutluksırtı, Conkbayırı ve Kavaklıdere’yi ateş altına aldılar. Korkuderesi, Merkeztepe ve Kanlısırt bombalandı. Düşman, siperlerindeki askerine gaz maskesi dağıttı ve bu bölgelere zehirli gaz saçan mermiler attı. Müttefiklerin Arıburnu’nda zehirli gaz içeren bombalar attıkları tespit edildi. Aynı gün Yeşilsırt’a başarılı bir baskın Türk baskını yapıldı. Düşman eline geçmiş olan mevzilerin bir kısmı geri alındı. Aynı gün düşman güçlerinin Suvla Limanı’na asker çıkarmaları üzerine bu bölgeye sevk edilen Mirliva Fevzi Bey, iki günlük yolu bir günde yürüyerek bölgeye geldi.

8 Ağustos 1915 Albaylığa terfi eden Mustafa Kemal, yeni kurulan Anafartalar Grup Komutanlığına getirildi. 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders, Anafartalar Ovası’nda bulunan Azmakdere’nin iki yanından İngilizlere saldırılması için Mirliva Fevzi Bey’e emir verdi. Fevzi Bey, askerlerin yürüdükleri uzun yol nedeniyle yorgun olduklarını, güneş batıncaya kadar dinlenmeleri gerektiğini, Türk Ordusu’ndaki subayların hiçbirinin arazi hakkında bilgi sahibi olmadığı için biraz hazırlık yapıncaya kadar saldırının ertelenmesini, o gece taarruz yapılmasının uygun olmadığını söyledi. Bunun üzerine görevden azledilen Fevzi Bey’in yerine Mustafa Kemal getirildi. Aynı gün Barbaros adlı zırhlımız Bolayır önlerinde batırıldı. Müttefiklerin Şahinsırt’a yaptıkları saldırı ise sonuçsuz kaldı.

8/9 Ağustos 1915 gecesi taarruza geçen Türk Birlikleri, Kireçtepe ile Azmakdere arasında bulunan İngiliz Kolordusu’nu geri çekilmek zorunda bıraktı. 7. ve 12. Tümenlerimiz de Damakçılık istikametinde saldırıya geçti. Conkbayırı ve Kocaçimen’de bulunan düşman birlikleri, Damakçılık tarafından saldırıya geçen Türk birliklerini karşılamak için Conkbayırı’nda az bir kuvvet bıraktılar ve o tarafa doğru hareket ettiler. Bu fırsatı değerlendiren 23. ve 24. Alaylarımız, dört saat süren bir çarpışmadan sonra, Conkbayırı’nı düşmandan temizledi. 28. Alay Şahinsırtı Tepesini ele geçirdi.

9 Ağustos 1915 günü yapılan savaşlarda, 9. Tümen’e bağlı 21. Alay Komutanı Yarbay Ziya Bey Bey ve 20. Alay Komutanı Yarbay Halit Bey şehit düştü. Düşman güçleri yeni takviye alarak Sazlıdere ve Ağıldere üzerinden Conkbayırı’na doğru yeni bir saldırı başlattılar. Kanlısırt, Düztepe ve Kocaçimen bombalandı. Lalebaba ve Gazibaba mevzilerine saldırdılar. Lalebaba mevzileri düşman eline geçti. Türk Birlikleri, Ağılar-Kükürtlü, Peykan hattına çekildiler. Şahinsırtı yeniden düşman eline geçti. Kireçtepe şiddetle savunuldu. Saroz Körfezi’nin kuzeyinde Sazlıdere ve Karaçalı arasına çıkan düşman birlikleri püskürtüldü. Kocaçimen ve Conkbayırı eteklerinde çok çetin ve kanlı çarpışmalar oluyordu.

10 Ağustos 1915 Conkbayırı çevresinde yapılan savaşlarda 47. Alay komutanı Binbaşı Tevfik Bey ve 15. Alay Komutanı Yarbay İbrahim Şükrü Bey şehit oldular. Anafartalar Köyü’nün kuzeyindeki İsmailoğlu Tepesi’ne saldıran düşman güçleri geri püskürtüldü. Şahinsırtı düşmandan geri alındı. Azmakdere ve Damakçılık Bayırı mevzileri yeniden ele geçirildi. Kocaçimen eteklerinde kanlı savaşlar oldu.

11 Ağustos 1915 Softatepe civarına düşman yığınağı yapıldı.

12 Ağustos 1915 Düşman savaş gemileri, Tekketepe’yi, Kavaktepe civarını, Kireçtepe yamaçlarını v Küçük Anafartalar ovasını bombaladı.

13 Ağustos 1915 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey ve askerlerimizin tamamı şehit oldu. Bombasırtı’nda da kanlı savaşlar olmuştur.

14 Ağustos 1915 Samsun adlı mayın gemimiz, Hora önlerinde batırıldı.

14 Ağustos 1915 İngiliz 9. Kolordusu’na bağlı 10. Tümen Birlikleri, Suvla’nın kuzeyinden Kireçtepe’ye saldırdı. Bu bölgeyi savunan Galibolu Jandarma Taburu, kendilerinden üstün silahlı İngilizler karşısında ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Arslantepe ve mevziler düşmanın eline gaçti.Aynı gün Kerevizdere’de 5.Kolordu 14.Tümen 55.Alay 2.Tabur 6. Bölük Yüzbaşısı Ahmet Sadık Bey gözlerinden ve vücudunun muhtelif yerlerinden yaralandı.

16 Ağustos 1915 5. Tümen birlikleri Arslantepe’yi geri aldı.

16/17 Ağustos gecesi İngilizler Arslantepe’yi yeniden ele geçirdiler.

17 Ağustos 1915 Takviye alan 5. Tümen Birlikleri, Arslantepe’yi geri aldı.

20 Ağustos 1915 Sakız Karakol Gemimiz Erdek’te batırıldı. Ondan başka 32 adet ticari gemimiz çeşitli yerlerde ve zamanlarda batırılmıştı.

21 Ağustos 1915 Düşman güçleri Büyük Anafartalar Köyü tarafından İsmailoğlu Tepesi’ni ele geçirmek için yeni bir saldırı başlattı. Bu saldırı, askerlerimiz tarafından püskürtüldü. General Fahri Belen’in kardeşi Üsteğmen Hasan Tahsin Bey 2. Anafartalar savaşında şehit oldu.

25 Ağustos 1915 Halep Yolcu Gemimiz Akbaş Limanı’nda batırıldı.27 Ağustos 1915 düşmanlar, Kireçtepe’ye yeni bir saldırı başlattılar, ancak saldırıları hezimetle sonuçlandı.

4 Eylül 1915 E-7 İngiliz Denizaltısı Çanakkale’de batırıldı.

24 Eylül 1915 Çanakkale Merkez Hastanesi’nin Müttefik uçakları tarafından bombalanması protesto edildi.

26 Eylül 1915 Müslüman Alman hemşire Erica bir top mermisi ile şehit oldu.

13 Ekim 1915 Bir Fransız uçağı Tuzla Gölü doğrultusunda düşürüldü.

13/14 Ekim 1915 gecesi Osmanlı Keşif kolları, Müttefik kuvvetlerin siperlerine bomba atarak kum çuvallarını tahrip etti.

15 Ekim 1915 General Hamilton görevden alınarak yerine Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı General Sir Charles Monro tayin edildi.

27/28 Ekim 1915 Anafartalar cephesinde Müttefiklere ait bir cephanelik vuruldu.

29 Ekim 1915 Müttefik kuvvetlerin Kayacıkağılı’nda patlattıkları lağımdan oluşan çukur, Osmanlı Kuvvetleri tarafından işgal edildi.

31 Ekim 1915 Keskin nişancı Müstecip Onbaşı, İngiliz Denizaltısı Turkuaz’ın periskopunu vurdu. Su yüzüne çıkmak zorunda kalan denizaltı ve içindeki mürettebat esir edildi. “Turkuaz”ın adı değiştirildi ve törenle “Müstecip Onbaşı” adını aldı. 30 Kasım 1915 Pilot Yüzbaşı Ali Rıza Bey ve Teğmen Orhan Bey bir Fransız uçağını düşürdü.

3 Aralık 1915 Yarhisar Destroyeri Tuzla-Yalova arasında düşman denizaltısı E -1 tarafından vurularak batırıldı. 19 Aralık 1915 Müttefikler, Anafartalar ve Arıburnu çekilmesi sırasında dikkat dağıtmak için Seddülbahir’e saldırdılar. Buraya döşenmiş olan mayınlar, Türk askerinin düşmanı takip etmesine imkân vermedi.

19/20 Aralık 1915 gece düşman kuvvetleri Anafartalar ve Arıburnu’ndan çekildi.

8/9 Ocak 1916 gece Son kalan düşman askerleri de Seddülbahir’den çekildi. Çanakkale Savaşı fiilen sona ermiş oldu. Çanakkale Savaşı’na katılan gazilere madalya dağıtıldı. Çanakkale Zaferi hatırasını canlı tutmak için pullar çıkarıldı. İtilaf Devletleri’nin yenilmesi ile sonuçlanan Çanakkale muharebeleri I. Dünya Savaşı’nın en kanlı cephesini oluşturmuştur.

RAKAMLARLA ÇANAKKALE SAVAŞI

Çanakkale Savaşı’na 410.000 İngiliz, 79.000 Fransız askeri olmak üzere yaklaşık 500.000 düşman askeri katılmıştır. Resmi kayıtlara göre sadece İngiliz kuvvetlerinin kaybı 213.000 kişidir. Çanakkale’yi yaklaşık 700.000 Türk askeri savunmuştur. Resmi kayıtlara göre şehit sayımız 213.882’dir. Geri gönderilen yaralı askerlerin bazılarının sonradan vefat etmesi ile Çanakkale’de verdiğimiz şehit sayısı 300.000’e yaklaşmıştır. Çanakkale Savaşı, dünya tarihi’nin bilinen en kanlı savaşıdır. Hayatını kaybedenlerin sayısı yaklaşık 550.000 kişiyi bulmaktadır. Bir cephede bu kadar çok askerin öldüğü başka bir savaş bilinmemektedir. I. Dünya Savaşı’nda Japonya üzerine iki atom bombası atımlım olmasına rağmen Hiroşima ve Nagazaki’de ölenlerin sayısı takriben 228.000’dir.Ecdadımız, Çanakkale’yi canları pahasına savunmuş olmasalardı şimdi biz bu vatanda hür olamayacaktık. Bundan dolayı Çanakkale Savunması’nın tarihimizde çok önemli bir yeri vardır. Yüzbinlerce şehidimizin kanları pahasına kazandığımız Çanakkale Savaşı’nı birçok şairimiz mısralarıyla anlatmışsa da en iyi anlatan İstiklal Marşımız’ın şairi Mehmet Akif Ersoy olmuştur.

ÇANAKKALE’Yİ SAVUNAN GENERALLER

1-Esat (Bilkat) Paşa (1682 -1952) Çanakkale Kuzey Cephesi Komutanı

2-Vehip (Kaci) Paşa (1877 -1940) Çanakkale Güney Cephesi Komutanı

3-Cevat (Çobanlı) Paşa (1870 -1938) Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı

ÇANAKKALE’DEKİ ŞEHİTLİKLER

Nasıl Çanakkale’ye gidip te Şehitlikleri ziyaret etmeden olmazsa, Çanakkale Savaşı anlatılırken şehitliklere değinmeden de olmaz. Çanakkale Savaşları’nda siperler birbirine yakın olduğu için ve bombardıman altında bulunulduğu için bütün şehitler için mezar kazacak kadar zaman ve mekân bulunamamıştır. Şehit askerlerimizin çok azı aynı gün gömülebilmiştir. Büyük çoğunluk, uzun zaman arazide dağınık halde kaldıktan sonra gömülebilmişlerdir. Araziye yayılmış olan bir kısım cesetlerin çürüyen kemikleri ise, sonradan toplanarak şehitlik olarak düzenlenen toplu mezarlara gömülmüştür. Çanakkale Savaşı’ndaki bütün şehitlerin kemikleri ve kimlikleri tespit edilememiştir. Gelibolu toprağı’nın tamamı şehitliktir.

Çanakkale’de şehit düşenler için düzenlenen şehitliklerin çoğu Boğaz’ın Rumeli yakasındadır. Çünkü Çanakkale’nin Kuzey ve Güney cephelerinde şehit düşen askerlerimizin çoğu buradadır. Anadolu yakasında kara savaşları daha az olduğu için, bu yakada bulunan şehitliklerin de sayısı daha azdır.

İSTANBUL’DA YATAN ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Cepheden tedavi için İstanbul’a gönderilen ağır yaralılardan İstanbul’da vefat edenler için Edirnekapı’da bir şehitlik düzenlenmiştir. İstanbul’un en merkezi yerinde olan ve önünde “Şehitlik” adlı Metrobüs ve Otobüs Durakları bulunan bu şehitliğe gitmek son derece kolaydır.

İNGİLİZ GENERALİ HAMİLTON’UN ŞEHİT CESETLERİ ÜZERİNDEN MORAL BOZMA ÇABASI

Çanakkale savaşları sırasında, Türk yetkililer araziye yayılmış olan cesetlerin defnedilmesi için İngiliz Generali Hamilton’a ateşkes çağrısı yapmışlardı. Fakat, araziye dağılmış cesetler açıkta kaldıkça, onları gören Türk askerinin moralinin bozulacağının ve Türklerin direncinin kırılacağının hesabını yapan Hamilton ateşkesi kabul etmedi. Fakat Hamilton, her Türk askerinin, şehit kardeşinin cesedine imrenerek bakacağını, onun kanını yerde bırakmamak için kendi kanının son damlasına kadar savaşacağını, savaşa gelirken hedefinin Çanakkale’yi teslim etmemek, emelinin şehâdet şerbetini içmek olduğunu bilmiyordu. Oysa 13 Ekim 1915 günü, Müttefikler’in bir uçağı, Türk askeri tarafından Suvla Körfezi üzerinde düşürüldüğünde, uçaktan denize atlayan mürettebatın Müttefikler tarafından kurtarılma çalışmaları devam ettiği müddetçe Türk Topçusu ateşi kesmiş ve bu haberi “Times” gazetesi yazmıştı.

İngiliz Ordusu’nun askerlerinin cesetleri de aynı durumda araziye dağılmıştı. Fakat Hamilton ve İngilizler için sömürge askerlerinin bir değeri olmadığından onların defnedilmesi ya da açıkta kalması hiçbir önem taşımıyordu. Fakat Anzaklar, kendi ölülerine çok sahip çıkıyorlar, onları gömebilmek için kendileri ateşkes teklif ediyorlardı. Anzak Kolordusu’nun yönetimine geçmiş olan bölgelerde ölüleri gömmek için karşılıklı ateşkes anlaşması yapılıyordu. Böylece bir kısım şehitlerimiz zamanında ve topluca defnedilmişti.

ÇANAKKALE’DEKİ ŞEHİTLİKLERİN İSİMLERİ

Anadolu Yakası’ndaki Şehitlikler:
Kumkale Şehitliği

İhsan-Mevsuf Şehitliği

İntepe Şehitliği

Anadolu Hamidiye Şehitliği

Hastane Bayırı Şehitliği

Köseburnu-Tabya Şehitliği

Rumeli Yakası’ndaki Şehitlikler:

Rumeli Mecidiyesi Şehitliği

Havuzlar Şehitliği

Soğanlıdere Şehitliği

Son Ok Şehitliği

Sargıyeri Şehitliği

Alçıtepe-Garnizon Şehitliği

Zığındere Şehitliği

Abide Şehitliği

Mareşal Fevzi Çakmak Şehitliği

İlk Şehitler Şehitliği

Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı

Gözlemetepe Şehitliği

Yüzbaşı Tahir Bey Şehitliği

İsimsiz Topçu Yüzbaşı Şehitliği

Çamburnu Balkan Şehitliği

Kanlısırt Şehitliği ve Kitabesi

57. Alay Şehitliği

Mehmet Çavuş Şehitliği

Üsteğmen Nafiz Çakmak Şehitliği

Kemalyeri Şehitliği

Akbaş Şehitliği

Kumköy Şehitliği

Anafartalar Şehitliği

Büyükkemikli – Gazi Baba Şehitliği

Kireçtepe- Jandarma Şehitliği ve Anıtı

Damakçılık Bayırı Şehitliği

Yusufçuktepe Şehitliği ve Kitabesi

İsmailoğlutepe Şehitliği ve Kitabesi

Conkbayırı Şehitliği

Arıburnu - 8. Bölük Şehitliği

Yarbay Hüseyin Avni-Manastır Şehitliği

Yüzbaşı Mehmet Şehitliği

Kocadere Şehitliği

Çataldere Şehitliği

Şahindere Şehitliği

Çanakkale’de şehitliklerin dışında 6 müstakil mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan 3’ü şehit Türk subaylarına, birisi, Müslüman olup Dr. Yzb. Ragıp Bey’le evlenmiş olan ve 26 Eylül 1915’te Çanakkale Merkez Hastanesi’nde yaralılara pansuman yaparken, Müttefiklerin hastaneyi bombardıman etmesi sonucu top mermisi ile şehit olan alman Hemşire Erica’ya, birisi de Müttefiklerin sömürge askerlerinin arasında bulunan ve kimlerle savaştıklarını bile bilmeyen üç Hintli Müslüman’a aittir.

Bunlardan başka bölge’de de bulunan miğfer, silah, mermi, ayakkabı, saat, mektup, askerlerin koynundan çıkan küçük Mushaflar gibi eşyaların sergilendiği müzeler, yabancı anıt ve mezarlıkları bulunmaktadır.

ÇANAKKALE’DEN NOTLAR

ATATÜRK’TEN BİR HATIRA

Atatürk, Bombasırtı Cephesi’ni şöyle anlatmaktadır: “Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulamayıp hepsi şehit düşüyor. İkinci siperdekiler, yıldırım gibi hemen onların yerine geçiyor. Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel ve kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar kendisinin de öleceğini biliyor. Fakat en ufak bir tereddüt ve çekinme göstermiyor. Sarsılma yok! Okuma bilenler Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyor., Okuma bilmeyenler de kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar.Sıcak, cehennem gibi kaynıyor.20 düşmana karşı her siperde 1 nefer, süngüyle savaşıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale zaferini kazandıran, bu yüksek ruhtur.”

CESET YIĞINLARI ÜZERİNDE SÜRDÜRÜLEN MUHAREBE

19 ağustos 1915 günü İngiliz gazeteci Ellis Ashmead’ın anlattıkları, savaşın dehşetini anlatmaya yeter de artar bile: “İki taraf ta ölümü hiçe sayarak harp ediyordu. Hendekler, cesetler ve yaralı askerlerle dolmuştu. Sağ kalanlar muharebeyi ve boğuşmayı ceset yığınları üzerinde devam ettiriyordu.”

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!”

“Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı”

SAVAŞ ALANINDA HALA RASTLANAN KEMİKLER

Düşmanın 28 Haziran 1915 günü karadan bombardıman ettiği, yaralılara ilk müdahale yapma hizmeti veren seyyar hastanenin bulunduğu yerde parçaları araziye dağılmış şehitlerimizi toplayıp defnetmek mümkün olmamıştır. Sonradan toplanan kemikler topluca gömülmüştür. Fakat bölgede hala kemik parçalarına rastlanmaktadır.

YOKOLAN 57.ALAY

57. Alay, 1915yılının Nisan ayındaki çarpışmalarda üçtebirini şehit vermişti.13 Ağustos 1915’te 57.AlayKomutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, ardından da onun yerine Alay Komutanı olan Ali Hayri Bey şehitlik şerbetini içti. . Ondan sonra 57. Alay’ın tüm subay ve erleri şehit düştü. Vatan toprağını savunmak için tamamen yok olan 57. Alay’ın hatırasına 1982 yılında bir şehitlik inşa edilmiştir. Ve bu kahraman Alay’ın hatırasına hürmeten Türk Ordusu’nda bir daha 57. Alay kurulmamıştır.

TOP MERMİSİ KOVANLARINDAN İNŞA EDİLEN ANIT

Kireçtepe Şehitliği’nde çok anlamlı bir anıt vardır. bu anıt, bölgede kullanılan top mermisi kovanlarının üst üste konulmasıyla inşa edilmiştir.

ÇANAKKALE’DEN KAHRAMANLIK DESTANLARI

YARALI ZANNETTİĞİ DÜŞMAN ASKERİNİ KALDIRMAYA ÇALIŞIRKEN ŞEHİT EDİLEN YARBAY HASAN BEY

5. Tümene bağlı 17. Alay Komutanı olan Yarbay Hasan Bey, 11 Temmuz 1915 günü saldırıya geçen Fransız Ordusu’na karşı bir zafer kazanmıştı. Yaralı Türk askerleri seyyar hastanelere sevk edilirken, onlarla birlikte yaralı düşman askerleri de sevk ediliyordu. Yarbay Hasan Bey, yaralı olduğunu zannettiği bir düşman askerini kaldırıp hastaneye sevk etmeye çalışırken düşman tarafından kama ile vurularak şehit edilmişti. 17. Alay Komutanı Şehit Yarbay Hasan Bey’in kabri Kerevizdere’den Şehitler Abidesi’ne giden yolun üzerindedir.

276 KİLOLUK MERMİYİ SIRTINDA TAŞIYARAK NAMLUYA SÜREN KOCA SEYİT ONBAŞI

Çanakkale savaşları bütün hızıyla sürerken, bir Fransız gemisinin batırılması üzerine İngilizler, Rumeli Mecidiyesi Tabyamızı susturmak için çok şiddetli bir bombardıman başlatmışlardı. Askerler, takım subayı Fehmi Bey’in emri ile sığınağa koşmuşlardı. Tam o sırada bir İngiliz mermisi cephaneliğe isabet etmişti. Sığınağa yakın olan cephanelikte müthiş bir patlama oldu. Sığınağa koşan askerlerin önde olanları sığınağa ulaşmışlarsa da arkadan gelenler, cephanelikte meydana gelen sarsıntının etkisiyle etrafa saçılmışlardı. Sığınağa koşan 40 askerden 14’ü şehit düşmüştü. 24 yaralı vardı. Arkadaşları arasında Koca Seyit diye tanınan Seyit Onbaşı yerde baygın yatıyordu. Kendine geldiğinde başucunda gördüğü arkadaşı Ali’ye diğerlerini sordu. Bir kısmının şehit, bir kısmının yaralı olduğunu öğrendi. Ali: “Yalnız sen ve ben sağlam kaldık.” demişti. Koca Seyit denize baktı; Düşman gemileri karaya iyice sokulmuşlardı. Bombardıman devam ediyorlardı. Geride bulunan tabya bombardıman sonucu tamamen çökmüştü. Ü ç asker hariç hepsi toprak altında kalmıştı. Koca Seyit bir gemilere bir topa baktı. Sonra 276 kiloluk mermiyi işaret ederek Ali’den gülleyi sırtına yüklemesi için yardım istedi. Ali:” Mümkün değil Koca Seyit.” dedi. Seyit ısrar ediyordu. Ali, topun yan yatmış vincini kontrol etti. Sonra Seyit’e dönerek:” Kaldıramazsın.” dedi. Koca Seyit: “Hele bir deneyelim.” dedi. Ali: “Allah yardımcımız olsun “ dedi ve merminin ucundan tutarak yerden biraz kaldırdılar. Fakat mermiye gres yağı sürülmüş olduğu için ellerinden kaydı. Ellerini toprağa bulayıp tekrar denediler. Sonunda Koca Seyit, Ali’nin yardımıyla mermiyi sırtına aldı. 276 kiloluk mermi artık Koca Seyit’in sırtında topla buluşmayı bekliyordu. Sendeleyerek topa doğru yürüdü. Ayağını merdiven basamaklarına attı. “Ya Allah! Bismillah!” diyerek güçlükle mermiyi namluya sürdü ve kamasını kapattı. Gerek Ali gerekse seyit “numara eri” değillerdi. Mermiyi namluya sürmenin dışında, nişangâh ayarı yapmak, namluya yan ve yükseliş vererek hareket halinde olan hedefe yöneltmekte usta değillerdi. Her şeye rağmen topun namlusunu hedefe doğru çevirip mesafeyi tahmini olarak ayarlayan Koca Seyit: “ Bismillah!” diyerek topu ateşledi. Hedef, düşmanın Ocean Savaş gemisi idi. Son anda sığınağa yetişip ölümden kıl payı kurtulmuş olan Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey de o sırada sipere dönmüştü. Atılan merminin hedefe isabet ettiğini gördü. Koca Seyit’in “Besmele çekerek yüklendiği ve aynı şekilde Allah’ın adı ile nişan alıp ateşlediği 276kiloluk gülle, düşman gemisini onikiden vurarak batırmıştı. “ Mevlit” şairi Süleyman Çelebi’nin de söylediği gibi:

“Allah adın her kim ol evvel ana”

“Her işi âsân (kolay) eder Allah ona”

SU YERİNE KAR İÇEN, EKMEK YERİNE ÇARIKLARINI KEMİREN ASKERLER

Çanakkale gazilerinden Süleyman Onbaşı’nın çok uzun olan hatıralarını buraya özetle alıyorum: “İngiliz topçuları üzerimize devamlı gülle yağdırıyordu. Mevzilerden başımızı kaldıramıyorduk. Ekmek torbalarımızda hiç ekmek kalmamıştı. Su ihtiyacımızı siperlere dolan karlarla gideriyorduk. Elbiselerimiz çamurdan vıcık vıcık olmuştu. Üstümüzde ıslak elbiselerle savaşıyorduk. Bir yandan soğuktan titrerken bir yandan da açlıktan midelerimiz kazınıyordu. Sonunda açlıktan, ayağımızdaki öküz derisinden yapılmış çarıklarımızı kemirdik.”

Bir başka gazimiz de torunlarına, Çanakkale’de savaşırken açlıktan atların pislikleri arasında bulunan arpaları ayıklayıp yediklerini anlatmıştır.

KAHRAMAN ŞEHİT YAHYA ÇAVUŞ

Çanakkale’de savaşırken isabet eden bir şarapnel parçası ile ayağı kopan Yahya Çavuş’u yaralı ve baygın olarak arkadaşı Süleyman Onbaşı bir müddet sırtında taşımıştır. Fakat ayıldığında, kendisini sırtında taşıyan arkadaşının açlıktan ve yorgunluktan gücünün tükenmek üzere olduğunu gören Yahya Çavuş, arkadaşına:” Süleyman, beni bırak ve Kitre Köyü’ne koş. Oradaki askerlere katıl. Beni düşünme.”demiştir. Süleyman onbaşı önce itiraz etmişse de daha fazla dayanacak gücü kalmadığı için arkadaşı Yahya Çavuş’u çalılıkların arasına saklamış ve Allah’a emanet ederek Kitre (Alçıtepe) Köyü’ne doğru yürümeye başlamıştır. Yahya Çavuş, bütün gece sürüne sürüne sonunda Kitre Köyü’ndeki ekserlere ulaşmıştır. Sıhhiye erleri tarafından Eceabat’ta götürülen ve tedavi gören Yahya Çavuş, yarası iyileştikten sonra Kitre Köyü’ne dönerek, savaşa tek ayağı ile devam etmiştir. Yahya Çavuş, Kitre Köyü’nün 500 metre kuzeyindeki cephede düşmanla savaşırken şehitlik şerbetini içmiştir.

ANZAKLARI, TÜRKLER’İ ÖLDÜRMEYE İKNA ETMEK İÇİN İNGİLİZLER’İN ATTIĞI İFTİRA

Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz Ordusu’nda Türklere karşı savaşan Anzak askerlerin iri cüsseli, sportmen yapılı olduğu göze çarpıyordu. Sebebi araştırılınca, İngilizler’in “Sizi spor müsabakasına götüreceğiz” diye kandırarak seçtikleri babayiğit Anzaklar’ı gemi ile Çanakkale’ye getirdikleri ve Türklerle savaştırdıkları anlaşılmıştır. Mehmet isimli bir gazimizin anılarından özet: “57. Alay’dan bir arkadaşımdan duydum. İki Anzak askerinin esir alınarak 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’in çadırına getirilmiş. Kendilerine iyi davranılmasına rağmen tir tir titriyorlar ve etrafa şaşkın şaşkın bakıyorlarmış. Tercüman aracılığı ile konuştukları Anzaklar: “İngiliz Ordu komutanı bize "Ölünceye kadar savaşın, sakın Türklere esir düşmeyin. Türkler yamyamdır. Eğer onlara esir olursanız sizi yerler. " demişti. Çadırda Türklerin bizi yemelerini beklerken, böyle bir şey olmadığını görünce şaşırdık.

Çanakkale öyle bir kahramanlık destanıdır ki, özetlemeye kalksanız özetlenemez, tüm ayrıntılarıyla yazsanız ömür de sayfalar da yetmez. Çanakkale’yi hakkıyla anlatmaya kifayet etmeyeceğini bildiğim halde yer ve zamanın elverdiği ölçüde Çanakkale’yi özetlemeye çalıştım. Hatalarım olmuşsa şimdiden af diliyorum. Vatanımızın toprağını düşmana çiğnetmemek için Çanakkale’de ve diğer cephelerimizde kahramanca savaşmış, canlarını vermiş, kanlarını dökmüş çoğunun bir mezarı bile bilinmeyen aziz şehitlerimizin, Kollarını, bacaklarını, gözlerini vatan uğruna savaş alanında bırakan kahraman gazilerimizin ruhları şad olsun. Allah hepsine gani gani rahmet etsin.

Hazırlayan: Başak Ayçin Büyükkurt (Dönmez)

KAYNAK: Ömer Mustafa Dönmez, “Tanıdığım Çanakkale Gazileri” 3. Baskı Mart 2007 (Yazarın kendi yayınıdır.)